Festivalin kahramanı mı olur demeyin. Bu festivalin var ve açılış konuşmasında bu “festival kahramanı” kararının ne kadar anlamlı olduğuna herkesi bir kez daha ikna etti festival direktörü Iván Giroud. Yaklaştığı hissedilen, bilinen ama hiç istenmeyen bir kaybın hemen sonrasında, her sene olduğu gibi aralık ayının başında, 8- 18 Aralık 2016 tarihinde Havana’da 38.si düzenlenen “Uluslarası Yeni Latin Amerika Sineması Festivali”, “Comandante en jefe” nin kaybından sonra ilan edilen yas sürerken Fidel’i festival kahramanı olarak ilan etti.
Bu kararın dayanak noktalarının, Fidel’in Küba Devrimi için olan önemi dışında, devrimden birkaç ay sonra çıkarılan kültür yasası ile kurulan Küba Sinema Sanatı Enstitüsü (ICAIC, The Instituto Cubano del Arte e Industria Cinematográficos) ve ülkenin en ücra köşelerine kamyonlarla taşınan portatif gösterim cihazları ile film gösterimi yapılan* bir ülke olması olduğunu düşünüyordum. Açılış töreninde sinema ile ilgili Fidel’in önderliğinin kendini gösterdiği başka hususlar da olduğu paylaşıldı. Bu önderliğin Küba Devrimi’nin başarısındaki önemi bir kez daha ortaya çıktı.
4 bin 500 kişilik oturma kapasitesine sahip Karl Marx Tiyatrosu’nda (Teatro Karl Marx) yapılan açılış törenindeki konuşmasına Fidel’den bahsederek başlayan Festival Direktörü Iván Giroud’un konuşması Fidel’den her bahsedişinde uzun alkışlarla kesildi. Festival direktörü, Fidel’in Küba Sineması hatta dünya sineması ve bu festival için neden ayrı bir anlamı olduğunu anlattı konuşmasında. Fidel’in festivalin ilk yıllarında yaptığı açılış konuşmasında Latin Amerika başta olmak üzere dünyanın her coğrafyasından gelecek öğrencilere eğitim verecek bir sinema okulunun açılmasını istediğini festival direktörünün anons ettiği arşiv görüntülerinden öğrenmiş olduk. Bu okul (EICTV- Escuela Internacional de Cine y TV – Uluslarası Sinema ve Televizyon Okulu) Fidel’in talebi doğrultusunda 1986 yılında açıldı ve tanınmış yönetmenlerden Benito Zambrano gibi dünyanın dört bir yanından gelen çok sayıda öğrenci bu okulda eğitim gördü. Festivalde EICTV öğrencilerinin animasyondan, belgesele ve kumayacaya her türden filmleri için ayrı bir bölüm vardı. Okulun bu yılki mezunları açılış töreninde seyircileri selamladılar.
ICAIC Binası’nda bulunan Charlie Chaplin Sineması önünde sıradaki gösterimi bekleyenler.
SOSYALİZM VE ‘KUYRUKLAR’
Festivalin düzenlendiği başkent Havana’da 12 mekanda, yaklaşık 20 salonda birden festival filmlerini izleyebiliyor, bunun dışında yine festival mekanlarından olan Festival Evi, Yazar ve Sanatçılar Birliği (UNEAC, La Unión de Escritores y Artistas de Cuba) Lokali vb. mekanlarda düzenlenen söyleşi, panel ve seminerlere katılabilmek mümkün. Sinema salonları şehir merkezine yayılıyor ve dört salonu olan Multicine Infanta hariç diğer sinema salonları tek salondan oluşuyor ve 300 ile 500 kişi arası oturma kapasitesine sahip. Emek Sineması, Akün Sineması gibi örnekler kalmadığı için ülkemizde bu kapasitede “ticari” sinema salonu bildiğim kadarıyla yok. Türkiye’de kamunun elindeki büyük salonlar ise çok amaçlı salonlar ve film gösterimi pek yapmıyorlar.
Sosyalizme dair getirilen en bayağı, karikatürize edilmeye çalışılan değerlendirmelerden biri belkide günlük yaşamdaki kuyruklar. Kübalılar sabah 10’da başlayıp gece yarısına kadar süren gösterimlere yoğun katılım gösteriyor. Günün hemen her saatinde, sabah 10 ve akşam 10 gösterimleri dahil, hafta içi veya hafta sonunda hemen her yaştan ve sosyal statüden Kübalı bu 400- 500 kişilik salonları neredeyse hınca hınç doldurdu. Sinemanın 40-50 kişilik salonlarda, alışveriş merkezlerine hapsedilmesine ve kitlelerin bayağı eğlence aracı olarak değerlendirilmesine alışık biri olarak her kuyruğa girişimde mutlulukla karışık şaşkınlık yaşadım. Sosyalizmin doğasına uygun olduğunu düşünerek şaşkınlığımı yenmeye çalıştığım bir durum olsa da şaşırmamak ve Kübalılara gıpta ile bakmamak elde değil. Kent merkezindeki sinema salonlarından en büyüğü olan Yara’nın önünde film başlamadan çok önce oluşan kuyruk yan sokaklara kadar taşabiliyor, kuyruğun sonunu görmek mümkün olmayabiliyordu. Neyse ki salonun kapasitesi yaklaşık 500 kişi olunca kapıda kalan olmadı. Kuyruğun sonu mutlu bitiyor kısacası.
Festivalde her gün çıkan festival günlüğü gazetesi, o gün gösterilecek filmlerle, festival gündemi ile ilgili yazılardan; o günün ve ertesi günün programından oluşuyordu. Bu gazete bazen öğlen olmadan tükeniyordu. Sokakta bir sürü insanın elinde festival gazetesini görünce gazeteye olan talebin ne kadar çok olduğunu, gazetenin neden hemen tükendiğini anlıyorsunuz. Birkaç kez bütün salonları gezip gazete aramak zorunda kaldım bu sebeple.
‘SUDAN UCUZ’ FESTİVAL
Filmlerin bilet ücretlerine gelince yine değişik bir uygulama ile karşılaşıyorsunuz. Yedi filme giriş hakkı olan tek bir bilet alıyorsunuz. Bu bilet için 10 MN** (yaklaşık 1,5 TL) ödeyip, her filme girişinizde bir giriş için ayrılan kısma denk gelen yeri yırtıp girişteki kutuya atıyorsunuz. Bir filmi yaklaşık 20 Krş’a izlemiş oluyorsunuz. Hangi filmi izlemek istiyorsanız sinema önündeki kuyruğa girip beklemek kafi oluyor. Filme girişte filmle ilgili düşüncenizi paylaşabileceğiniz anket kağıtları dağıtılıyor. Filmden sonra kağıt üzerinde belirlenen yerdeki beğeni derecenizi belirtebildiğiniz yeri hafifçe yırtıp çıkışta formları toplayan görevliye vermeniz yeterli.
Küba’da son yıllardaki film üretimi ortak yapım imkanlarının çoğalması ile artmış. Kübalılar son yıllarda üretilen Latin Amerika filmlerinin gösterimi ve tartışılması için düzenlenen bu festivalde Latin Amerika ve Küba Filmlerini özellikle takip ediyorlar. Çok sayıda belgesel filmin de üretildiği Küba’da insanların belgesel filmleri de ilgi ile takip ettiklerini söylemek mümkün. Kübalı yönetmenlerin çektiği kurmaca veya belgesel filmler özellikle Küba Tarihi ve Küba’daki günlük yaşamla ilgili. Özellikle kurmaca filmlerin ağırlıklı olarak daha çok Küba’da günlük yaşamı ele aldığı ve Kübalılara hitap ettiği söylenebilir. Bunun bir çok sebebi var ve anlaşılabilir bir tercih olduğunu düşünüyorum. Ayrı bir yazının konusu olabilir bu husus. Festivalde Latin Amerika ülkelerinin filmler öne çıkıyor ama son yıllarda çekilmiş Abd, Alman, İngiliz, İspanyol, İran, İsveç, Noveç, Rusya ve hatta Japon yapımı filmleri de izleyerek dünya sineması hakkında da fikir sahibi olma şansını elde ediyor Kübalılar. Bu yılki festivalde toplamda kısa, orta ve uzun metraj; animasyon, belgesel ve kurmaca 600 civarı film yer aldı. Bunun yaklaşık yüz kadarı Küba yapımı filmlerdi. Küba seçkisinin önemli kısmı yeni filmlerden oluşuyordu.
Ayrıca Küba’da üretilen filmler, televizyon için üretilmiş olanları hariç, sanat filmi olarak adlandırabileceğimiz kategoriye giriyor. Kübalılar bu filmleri yakından takip ediyor ve yönetmenlerini de iyi tanıyorlar. Filmlerin gösterimi öncesinde yönetmenlerin salona girdiğini gören herhangi biri hemen alkışlamaya başlıyor ve bir anda salon alkıştan yıkılıyor. Yönetmenlere “halk kahramanı” muamelesi yapılıyor desek abartmış olmayız. Filmi izleyenler filmden sonra sıkı bir tartışmaya değerlendirmeye giriyorlar. Burada yine insanı şaşırtan başka bir etkinlik ile tesadüfen karşılaştım. Yerel sanatçıların resimlerini sattıkları, Küblıların vakit geçirdiği, turistik bir mekan olan ve festival mekanları ile alakası olmayan Prado Caddesi’nin ortasındaki yürüyüş yolunda dolaşırken birden megafaon ile yapılan bir anons duydum. İspanyolcamın elverdiği ölçüde anladığım; birazdan caddenin ortasındaki yürüyüş yolunda bir söyleşi yapılacağı ve konusunun sanat, sanatçı, son dönemdeki sanatsal üretim olacağıydı. Kısa bir süre sonra bir araya gelen, bir grup Kübalı yapılan sunumun ardından portatif ses sistemine bağlı mikrofonun yardımı ile tartışma yürüttüler. Samimi ve derinlikli bir tartışma olduğunu anladığım kadarıyla söyleyebilirim.
Prado Caddesi
FİLMLER VE ÖDÜLLER
Festivalin açılış filmi 2016 Arjantin yapımı olan Gastón Duprat ve Mariano Cohn’un yönettiği “El Ciudadano Ilustre” (Değerli Vatandaş) filmiydi. Başta özellikle Küba, Kolombiya, Şili, Arjantin, Meksika yapımı başta olmak üzere çok sayıda nitelikli yeni yapım uzun metraj kurmaca filmin yer aldığını takip edebildiğim kadarıyla söyleyebilirim. Küba yapımı belgesel filmler de, televizyon için yapılmıuş olanları hariç tutarsak, sinematografik açıdan başarılı, belgeseli sinema estetiği ile buluşturmayı başarabilmiş, rahatlıkla “belgesel film” diyebileceğimiz filmlerdi.
Festivalin uzun metraj yarışma bölümünde büyük ödülü, 2015 Meksika – Fransa ortak yapımı, Jonás Cuarón’un yönetmenliğini yaptığı, Gael García Bernal’in başrolünde olduğu “Desierto” (Çöl) filmi aldı. Jüri özel ödülüne ise 2016 Küba yapımı, yönetmenliğini Fernando Pérez Valdés’in yaptığı “Últimos días en La Habana” (Havanada’daki Son Günler) filmi hak kazandı. Film Abd’ye göçmenlik başvurusu yapmış ve sonucu bekleyen, Miguel’in yatağa mahkum aids hastası kardeşi ile Abd’ye gitmeden önceki son günlerini anlatıyor. “Gitme arzusu”nun hakim olmaya başladığı ülkemizi de düşündüğümüzde Küba’nın diğer başlıklarda olduğu gibi bu “hayali” de olanca özgüveni ile rahatça, yargılamadan tartıştığını söyleyebiliriz.
Festival gösterimlerinden önce, festival sponsorları arasında yabancı şirketlerin de bulunmasına rağmen, hiç reklam filmi gösterilmedi. Sadece iki kısa kamu spotu, festival spotunundan hemen sonra gösterildikten sonra film başladı. Bu spotlardan biri aids’i diğeri ise kadının metalaştırılmasına karşı çıkan, kadınlara hitaben yapılmış bir spottu.
Eksikleri, sorunları bulunmasına rağmen toplumsal yaşamda sosyalizmi kendine özgü bir biçimde hayata geçirmiş Küba’nın insanlığın onurunu koruyan bir ülke olması tesadüf değil elbette. Festival boyunca aklıma sürekli Nazım’ın “Topraktan, ateşten ve denizden doğanların en mükemmeli doğacak bizden” mısrasının gelmesi de tesedüf değil.
Hakan Bulut
*http://haber.sol.org.tr/dunya/fidelin-ulkesinde-sinema-guzel-ve-onemli-b…
** Küba’daki iki para biriminden daha çok Kübalıların kullandığı “Moneda Nacional”. 25 MN, 1 Euro’ya denk geliyor.
http://haber.sol.org.tr/blog/kent-kultur-sanat/hakan-bulut/kahramani-fidel-olan-festival-181594