Küba’da aşılama-bağışıklama çalışmalarının tarihi, 1804 yılında İspanyol sömürge idaresi tarafından başlatılan çiçek aşısı uygulamasına kadar uzanır. 1886’da kuduz ve 1942 yılında da BCG aşıları uygulanmaya başlamıştır (1).
Küba’da aşı üretimi ise, 1934 yılında Finlay Enstitüsü’nün çiçek aşısı üretmesiyle başlamıştır. Enstitü daha sonra tifo, tetanos, kuduz ve tüberküloz aşıları da üretmiş, ancak üretim ülkenin gereksinimini karşılamakta yetersiz kaldığından, ihtiyacın bir bölümü ithalatla karşılanmıştır (2).
1950’li yıllarda Küba’da bir kısmı yabancı (Abbott ve Squib) olmak üzere az sayıda laboratuvar bulunmaktadır (3). 1950 yılında Uluslararası Kalkınma ve İmar Bankası tarafından Küba’ya gönderilen Truslow Komisyonu’nun raporunda yer alan bir cümle, Küba’nın devrim öncesi bilimsel–teknolojik altyapısına ilişkin fikir vermektedir:
“Küba’da uygulamalı araştırma ve laboratuvar alanında hiçbir gelişme yoktur” (4).
KÜBA DEVRİMİ
1959 yılında gerçekleşen Küba devrimiyle birlikte sağlık hizmetleri sosyalleştirilmiş ve bu kapsamda 1960 yılında yerli ve yabancı farmasötik şirketler “millileştirilerek”, 15 kadar şirket Konsolide Farmasötik Endüstri adı altında toplanıp, Kamu Sağlığı Bakanlığı’na bağlanmıştır. (2, 5).
Küba,1962 yılında Ulusal Bağışıklama Programı (UBP) oluşturarak, difteri, tetanos, boğmaca, çocuk felci ve BCG aşılarını ülke çapında uygulamaya başlamıştır (1). Bu dönemde UBP için gerekli aşıların büyük bir bölümü, başta Sovyetler Birliği olmak üzere (çoğu bağıştır) sosyalist ülkelerden sağlanmıştır (2).
Küba’nın özellikle sağlık alanında oldukça iddialı hedefleri olmasına karşın, ülkenin bilimsel ve teknolojik altyapısı bu hedeflere ulaşabilmek için çok yetersizdir. Devrimden sonra kaderlerini Kübalı emekçilerin kaderiyle birleştirmek istemeyen çok sayıda hekim ve bilim insanı (profesyonel meslek sahipleri ve teknisyenlerin yüzde 20’si, hekimlerin yarısından fazlası) Küba’yı terk etmiş (5), 400 civarındaki hekim akademisyenden yalnızca 16’sı Küba’da kalmayı tercih etmiştir (6, 7).
Bu koşullarda önceliğini ülkenin bilimsel – teknolojik altyapısını güçlendirmeye veren Küba, 1960’lı yıllarda daha çok eğitim etkinliklerine odaklanmıştır.
“KÜBA’NIN GELECEĞİ, BİLİM İNSANLARINI GELECEĞİ OLACAK”
Fidel Castro’nun 15 Ocak 1960’da Küba Mağaracılık Cemiyeti’nin (Sociedad Espeleológica de Cuba) kuruluşunun yirminci yıldönümü töreninde yaptığı konuşmasında geçen bu cümle, Küba’nın 1960’lı yıllarda izlediği politikaların temelini oluşturmaktadır (8, 9).
20 Ocak 1962’de Üniversite Reformu gerçekleştirilmiş ve Küba Bilimler Akademisi Ulusal Komisyonu kurulmuştur (10). Sovyetler Birliği’nde devrimden sonra 1920’li yılların başında yapıldığı gibi lise ve üniversitelerin kapıları emekçi çocuklarına açılmış (11), 155 bin emekçiye üniversite eğitimi olanağı sağlanmıştır. Ayrıca 85 öğrenci lisansüstü eğitim almak üzere Sovyetler Birliği’ne gönderilmiştir (3, 12).
Küba ilk bilimsel enstitüsü olan Ulusal Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nü 1965 yılında kurmuştur. Gelişmiş ülkelerdeki araştırma merkezlerine benzer tarzda örgütlenen çoklu-disiplinli kurum, daha sonra açılan bilim kurumları için kuluçka işlevi görmüştür. Enstitü kimya ve biyoloji alanında eğitim ve araştırma işlevleri üstlenmiştir (3, 10).
BİYOTEKNOLOJİNİN DOĞUŞU
Küba’da aşı üretiminin tarihi, biyoteknoloji sektörünün gelişimiyle iç içedir. Biyoteknoloji 1970’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yeni bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır. 1981 yılında Fidel Castro bu yeni bilimin, Küba toplumunun sağlık, sosyal ve çevresel gereksinimlerini karşılama potansiyelini araştırmak üzere Biyolojik Cephe adı altında bir bilimsel danışma organı kurulmasına önayak olmuştur (13). Böylece Küba biyoteknolojiye, Batı Avrupa ülkeleri dahil, ABD dışındaki bütün gelişmiş ülkelerden önce yatırım yapmaya başlamıştır (14).
Küba’nın ilk yıllarda biyoteknolojiye ilgisi aşı üretiminden çok, 1980’li yılların başlarında kanser tedavisinde umut veren interferon üretimine yöneliktir (15). Bu amaçla altı bilim insanı interferon üretim teknolojisini öğrenmek için Finlandiya’ya, Kari Cantell’in laboratuvarına gönderilmiş, burada kısa sürede tekniği öğrenen bilim insanları ülkelerine döndüklerinde, 2 aydan kısa bir süre içinde insan lökositinden interferon (Leuferon) elde etmeyi başarmışlardır. (15, 16)
Ancak bu dönemde Küba’da Deng ateşi ve hemorajik konjonktivit salgınları patlak verince, anti-viral özelliği de bulunan interferonun, bu hastalıklara karşı aşı olarak kullanılmasına karar verilmesi (17), Küba’da biyoteknoloji sektörünün aşı üretimine yönelmesinin başlangıcı olarak kabul edilebilir.
HERŞEY İNTERFERON ÜRETİMİYLE BAŞLADI
1981 yılında Deng ateşi ve hemorajik konjonktivite karşı kullanılan interferondan çok iyi sonuçlar alınmıştır (18, 19). İnterferon üretiminin arttırılması ve çalışmaların daha büyük bir merkezde sürdürülmesi amacıyla 1982 yılında Biyolojik Araştırmalar Merkezi kurulmuştur. Merkez kısa sürede interferon üretimini yılda 30 bin ampule yükselterek, bilimsel araştırmalara ve aşı üretimine destek sağlamıştır (3). Yine 1982 yılında Ulusal Laboratuvar Hayvanları Üretim Merkezi kurularak deneylerde kullanılmak üzere deney hayvanları üretimine geçilmiştir (2).
Küba’nın biyoteknoloji ve aşı üretimi tarihindeki en önemli gelişmelerden biri, 1986 yılında Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi’nin (GMBM) açılmasıdır. Küba’da üretilen aşıların çoğu, dünyada kendi alanında ilk 10 merkezden biri olan GMBM tarafından geliştirilmiştir (17).
Rekombinant DNA teknolojisi üzerine uzmanlaşan GMBM’nin, aşılar dışında da geliştirdiği çok önemli biyoteknoloji ürünleri vardır. Bunlar arasında 1993 yılında geliştirilen rekombinant streptokinaz (Heberkinasa) önemlidir. Kalp krizlerine “birinci basamakta” acil müdahaleyi mümkün kılan Heberkinasa, kalp krizlerine bağlı ölümlerin azaltılmasında önemli katkı sağlamıştır.
Yine veterinerlik alanında sığır kenesine (Boophilus microplus) karşı geliştirilen GAVAC rekombinant aşısı ve juvenil romatoid artrit tedavisinde kullanılan bir rekombinant interferon (IFN)-γ geliştirilmesi (Heberon Gamma R), GMBM’nin ilk yıllarındaki önemli başarıları arasında öne çıkanlardır (13, 17).
ÖZEL DÖNEM (1989 – 1995)
1980’lerin sonunda reel sosyalizmin çözülmesiyle dünyada “yalnızlaşan” Küba, ihracatının yüzde 85’ini, gayrı-safi ulusal gelirinin yüzde 35’ini, petrol ithalatının yüzde 75’ini yitirerek, tarihinin en büyük bunalımına girmiştir. Küba hükumeti ağır bunalıma rağmen, “stratejik” öncelik verdiği biyoteknoloji sektörüne 1 milyar dolar yatırım yapmış ve sağlık harcamalarında kısıntıya gitmemiştir (2, 13, 20).
Küba’nın biyoteknolojiye önem vermesinin en önemli nedenlerinden biri, ABD ambargosudur. Neredeyse Küba devriminden beri devam eden ambargo nedeniyle Küba, dış pazarlardan gereksindiği mal ve hizmetleri sağlayamamakta veya çok pahalıya sağlayabilmektedir. Sosyalizmin çözülmesiyle Küba’nın yalnızlaşmasından sonra ABD ambargosu daha da şiddetlenmiştir.
Haziran 2003’de ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Dairesi, ABD şirketi Chiron Corporation’a, 1999 – 2002 yılları arasında Almanya ve İtalya’daki tesislerinden Küba’ya polio, hemofilus influenza, grip, kuduz ve kızamık – kızamıkçık – kabakulak üçlü aşısı taşıdığı gerekçesiyle 168.500 dolar ceza vermiştir (21). ABD’nin bu insanlık dışı uygulamalarının Küba’yı kendi aşılarını üretmek konusunda motive ettiği açıktır.
Küba’da biyoteknoloji alanında özel dönemde “stratejik” bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir. Gereksindiği ithal malları için ciddi döviz sıkıntısı yaşayan Küba, bir yandan biyoteknoloji ürünlerini kendisi üreterek ithalatını azaltmayı, diğer yandan ürünlerini ihraç ederek nakit sıkıntısını bir ölçüde hafifletmeyi amaçlamıştır. Bunun için bütün biyoteknoloji alanındaki girişimlerini, ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) standartlarını karşılayacak biçimde yeniden örgütlemiştir (17).
Bu kapsamda atılan adımlar içinde 1989 yılında İlaçlar, Donanım ve Tıbbi Aletler Devlet Kontrol Merkezi’nin kurulması önemlidir. Merkezin görevi Küba’da kullanılan yerli ve ithal ilaç ve tıbbi teknoloji ürünlerinin niteliğini güvence altına almaktır (2).
1992 yılında Küba Ulusal Klinik Deneyler Koordinasyon Merkezi’nin kuruluşu, Küba’da biyoteknolojinin ve aşı üretiminin gelişimi sürecinde önemli bir dönüm noktasıdır. Küba’nın geliştirdiği ürünlerin ruhsatlandırılması için gerekli klinik deneylerin tasarım ve örgütlenmesinden sorumlu olan Merkez, uluslararası standartlara uyulmasını denetlemektedir (20, 22).
Küba biyoteknoloji alanında gerçekleştirdiği üretimde ISO-9000, İyi Üretim Uygulaması (Good Manufacturing Practice), İyi Laboratuvar Uygulaması (Good Laboratory Practice), İyi Klinik Uygulama (Good Clinical Practice) gibi uluslararası olarak kabul gören düzenleme ve normları uygulamaktadır (20). 20 Nisan 1995’de TRIPS (Ticaretle İlişkili Fikri Mülkiyet Hakları) anlaşmasının yükümlülüklerini yerine getirmeye başlayan Küba, 1996 yılında da Patent İşbirliği Anlaşması’nı imzalamıştır. Ayrıca ürettiği aşılar için DSÖ ön-yeterlilik koşulları (güvenlilik, kalite ve etkililik) ve DSÖ sertifikasyonu için gerekli şartları da karşılamak üzere örgütsel düzenlemelere gidilmiştir (13, 23).
Bu döneme kadar esas olarak mevcut biyolojik ürünlerin jenerik versiyonlarını üretmekte uzmanlaşmaya odaklanan Küba, stratejik dönüşüm çerçevesinde “yenilikçiliğe” (inovasyon) ağırlık vermeye başlamıştır (17). Bu bağlamda Küba’da biyoteknoloji sektörü, “kapalı döngü” yaklaşımıyla (araştırma – üretim – pazarlama etkinliklerinin aynı çatıda toplanması) oluşturulan “bilimsel kutuplarda” örgütlenmiştir (13, 24). Bu yaklaşım bir yandan üretim sürecini hızlandırırken, diğer yandan sahadan üretim birimlerine geri bildirimi kolaylaştırmıştır (2, 20). Bilimsel kutuplar arasında en önemlisi 52 kadar araştırma, eğitim, üretim birimi ve hastanelerden oluşan Batı Havana Bilimsel Kutbu’dur (12, 13).
2012 yılında Küba’nın bütün biyoteknoloji endüstrisi, şemsiye bir kuruluş olan BioCubaFarma altında bir araya getirilmiştir (2). Halen bünyesinde 32 kurum ve 78 üretim tesisini barındıran BioCubaFarma’da üçte biri üniversite mezunu olmak üzere 22 bin emekçi görev yapmaktadır. Küba kodeksinde yer alan 857 ilaçtan 578’i (yüzde 67) bu kuruluşlarda üretilmektedir (9).
GÜNÜMÜZDE KÜBA’NIN AŞI ÜRETİMİ
Küba’da Şubat 2017 itibariyle UBP kapsamında tüberküloz, difteri, boğmaca, tetanos, çocuk felci, hepatit B, hemofilus influenza tip B, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, grip, menenjit B, menenjit C ve tifo olmak üzere toplam 14 hastalığa karşı önleyici bir tedbir olarak, 8’inin antijeni Küba’da üretilen toplam 13 farklı aşı uygulanmaktadır. Bu aşılardan 11’i bütün nüfusa, ikisi (erişkin ve pediatrik grip aşıları) risk gruplarına uygulanmaktadır.
UBP’nda yer alan aşılardan DT (VA-DIFTET®), BDT (DPT VAX®), DBT + HepB + Hib (HEBERPENTA®), HepB (pediatrik), Hib (Quimi-Hib®), Men-BC (VA-MENGOC-BC®), TT (Vax-TET®) ve Tifo (Vax-Ty-Vi®) aşıları Küba’da üretilmekte, İnfluenza (erişkin), İnfluenza (pediatrik), KKK, BCG ve OPV aşıları ithal edilmektedir (1, 2, 25, 26).
Günümüzde Küba dünyada yüzde 98 ile en yüksek bağışıklama ve bin canlı doğumda 4,3 (2015 yılı) ile (Pınar del Rio eyaletinde binde 3,4) en düşük bebek ölüm hızına sahip ülkelerden birdir (27, 28).
Küba’nın ürettiği aşılar UBP’da yer alan aşılarla sınırlı değildir. Bunlar dışında leptospirozis enfeksiyonlarına karşı Vax-SPIRAL®, hepatit A aşısı (tek başına ve Hep B aşısı ile kombine halde), Hepatit B + Hib ve vax-MEN-ACW 135® gibi profilaktik ve HEBERPROT- P® (Diyabetik ayak ülseri), CIMAVAX®- EGF (Akciğer Ca), HeberPAG® (Bazal hücreli karsinom), VAXIRA® (Akciğer Ca), HeberNasvac® ( Kr. Hepatit B) ve HeberFERON® (Bazal hücreli karsinom) gibi teröpatik aşılar da üretilmektedir (29).
Küba’nın ayrıca veterinerlik alanında da ürettiği çeşitli aşılar bulunmaktadır, ancak makalemizin kapsamı dışında kaldığından bu aşılara yer verilmemiştir.
Herrera ve arkadaşları Küba’nın 1962 – 2012 arasında 50 yıllık bağışıklama etkinliklerinde kullanılan aşıların maliyeti üzerine bir çalışma yapmış ve bu dönemde Küba’nın kullandığı aşıları kendisi üreterek 182,6 milyon dolar tasarruf sağladığını hesaplamışlardır (30).
KÜBA TARAFINDAN GELİŞTİRİLEN BAZI AŞILAR
VA-MENGOC-BC® Meningokok B ve C aşısı (1987)
Küba’da menenjit 1916 – 1975 arasında yılda 10 – 40 vaka ile endemik bir seyir göstermiştir. Mayıs 1976’da hastalığın insidansı yüzde 50 artarak, salgın halini almıştır. 1979’da insidans yüz binde 5,6’ya kadar yükselirken, vakaların yarısında serogrup C ve yüzde 35’inde serogrup B tespit edilmiştir.
1979 yılında 3 ay – 19 yaş arası nüfusa (3,245,046 kişi) Fransa’dan ithal edilen polisakkarit AC aşısı ile aşılama yapılmıştır (serogrup B’ye karşı bir aşı henüz geliştirilmemişti). Yüzde 80 düzeyinde bağışıklamaya ulaşılmış ve serogrup C’ye bağlı vakalar önemli ölçüde geriletilmiştir. Ancak sonraki yıl vakaların yüzde 78,4’ünün serogrup B’ye bağlı olduğu salgın etkinliğini sürdürmüş ve insidans yüz binde 5,9’a yükselmiştir.
1983 – 1984 yıllarında insidans yüz binde 14,4’e yükselirken, özellikle bebekler arasında mortalite çok artmıştır. Bunun üzerine Küba serogrup B’ye karşı etkili bir aşı geliştirilmesi amacıyla bir ekip kurmuştur.
Bu dönemde yalnızca serogrup A, C, Y ve W136’ya karşı polisakkarit aşılar bulunmaktadır. Polisakkarit B ile insan vücudunda bulunan moleküller arasındaki benzerlikler nedeniyle serogrup B’ye karşı bir aşı üretmek için kapsüler polisakkarit arıtma teknolojisi kullanmak mümkün değildir.
6 yıllık bir çalışma sonunda Kübalı ekip serogrup B’nin dış zarından proteinlerin arıtılmasına ve serogrup C’den arıtılmış kapsüler polisakkarit eklenmesine dayalı bir aşı geliştirmeyi başarmıştır. Aşı 1987 yılında Küba’da VA-MENGOC-BC® adıyla lisans almıştır. 1989’da Küba Fikri Mülkiyet Ofisi’nden patent alan aşıya, aynı yıl Birleşmiş Milletler Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) “altın madalya” vermiştir.
1989 – 1990’da Küba’da 3 ay – 24 yaş arası 3 milyondan fazla insana kitlesel aşılama yapılmış ve aşı 1991’de Ulusal Bağışıklama Programı’na alınmıştır (3 ve 5 ayda birer doz). Aynı yıl istenmeyen aşı reaksiyonlarını takip için bir sürveyans sistemi kurulmuştur. 2007 yılına kadar Küba ve diğer 15 ülkede (çoğu Latin Amerika) aşı 55 milyon doz uygulanmış ve hiçbir yan etki bildirilmemiştir.
ABD ambargosu nedeniyle aşının ABD ve Avrupa pazarlarına girmesi uzun süre engellenmiştir. Aşı ancak son yıllarda GlaxoSmithKleine (Bexsero) ve Pfizer (Trumenba) tarafından sağlanabilmiş ve İngiltere’de 2015 yılında uygulanmaya başlamıştır (10, 31, 32, 33).
HEBERBIOVAC® HB Hepatit B aşısı (1990)
1980’li yıllarda Küba’da hepatit B, diğer birçok geri bıraktırılmış ülkede olduğu gibi endemik bir seyir göstermektedir ve insidansı yüz binde 20,3 düzeyindedir. Merck and SmithKline tarafından üretilen hepatit B aşılarının maliyeti doz başına 30 doları bulmaktadır (bağışıklama için üç doz aşı uygulanması gereklidir).
Küba, daha ucuz bir alternatif arayışı içinde ilk olarak 1983 yılında Havana’da bir tıbbi araştırma merkezinde kan temelli bir hepatit B antijeni preparatını hayvan modellerinde başarıyla denemiştir. 1984 ve 1985 yıllarında farklı rekombinant antijen üretim teknikleri araştırılmış ve ilk üretim 1987 yılında gerçekleştirilmiştir.
Rekombinant hepatit B (HepB) aşısı GMBM’nin ilk ürünlerinden biri olup, modern genetik mühendisliği teknolojisine dayanmaktadır. Yüzey proteini gen kodunun ekmek mayası genomuna yerleştirilmesi, mayanın olgunlaştırılması ve proteinin saflaştırılması işlemi yapılmıştır. Meningokok B aşısından farklı olarak, yüzey protein antijeni kullanılan hepatit B aşısı, küresel ölçekte uygulanma şansına sahiptir.
1990 yılında Küba, geliştirdiği Hepatit B aşısı için saha deneyleri başlatmıştır. Küba dünyada hepatit B aşısını rutin uygulamaya alan üçüncü ülke olmuştur.
GMBM’nin Heberbiovac HB aşısı 1990 yılında onaylanmış ve 1992 yılında aşı kampanyasında uygulanmıştır. Aşı aynı zamanda ulusal aşı programına da dahil edilmiş ve aynı yıl Kolombiya’ya 1.125 milyon doz ihraç edilmiştir. Aşının ilk dozu yenidoğanlara hastanede uygulanmaktadır.
DSÖ’nün Güneydoğu Asya Hepatit B Bağışıklama Görev Gücü tarafından yürütülen pilot yaygın aşılama programının sonucunda, aşı Genişletilmiş Bağışıklama Programına alınmıştır. DSÖ 2001 yılında Küba’nın Heberbiovac HB aşısı için ön-kabul onayı vermiştir (10, 13, 31, 33, 34).
Vax-SPIRAL® Leptospirosis aşısı (1998)
Leptospirosis (Weil hastalığı) öldürücü olabilen zoonotik bir bakteriyel hastalıktır. Enfekte kemirgenlerin idrarlarıyla bulaşmış materyalin ağızdan alımıyla insana geçer. Bu bağlamda tarım emekçileri bu hastalık yönünden yüksek risk altındadır.
1991 sonrası Küba’nın “kent tarımına” yönelmesiyle birlikte hastalığın insidansında artış gözlenmiş, 1990 – 1995 arasında salgın durumuna gelmiştir. Ölü tüm hücre aşıları kısa dönemli koruma sağladığından, risk altındakilerin rutin olarak belirli aralıklarla aşılanması gerekecektir.
Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra gereksindiği aşıyı sağlayamayan Küba, Finlay Enstitüsü’nde inaktive tüm hücre aşısı üretmeye karar vermiştir.
Aşının klinik deneylerine 1994 yılında başlanmıştır. Aşı 1996 – 1997’de yürütülen Faz IV çalışmaların başarıyla tamamlanmasından sonra, 1998 yılında onay almış ve Ulusal Leptospirozis Önleme ve Kontrol Programı’na alınmıştır. Aşı sayesinde hastalık kısa sürede yüzde 82,1 düzeyinde geriletilmiştir (31, 35).
QUIMI-HIB® Hemofilus influenza tip B (Hib) aşısı (2003)
Hemofilus influenza tip B’ye karşı geliştirilen ilk aşı ölü bakteri aşısıdır. Hastalıkla mücadelede yeterince etkili olmayan bu aşıya alternatif olarak 1985 yılında ABD’de HbPV polisakkarit aşı geliştirilmiş, ancak aşının 18 ay altı çocuklarda etkili olmayışı nedeniyle yeni arayışlara devam edilmiştir. ABD 1988 yılında hastalığa karşı bebeklerde de oldukça etkili bir konjuge aşı geliştirilmeyi başarmıştır, fakat dünyada bu aşı ile korunabilecek 2,2 milyon çocuk olduğu hesaplanırken, maliyet nedeniyle yalnızca 38 bin çocuk (yüzde 2’nin altında) korunabilmektedir.
Aslında 1987 yılında Hollandalı bilim insanları aşının “sentetik” olarak üretilebilmesinin mümkün olduğunu ortaya koymuştur, fakat ilaç şirketleri bu yeni teknolojiye, mevcut teknolojiye göre daha düşük maliyetle aşı üretilebileceği halde ilgi göstermemişlerdir. 1990’larda bazı üniversiteler ve laboratuvarlar sentetik bileşiklerle alternatif arayışına girmişler ancak deneylerin ötesine geçememişlerdir.
Daha ucuz bir alternatif arayışına giren Küba, 1989 yılında biri Finlay Enstitüsü’nde “bakteri kültürü” üzerinden, diğeri Havana Üniversitesi Sentetik Antijenler Laboratuvarı’nda (SAL) “kimyasal sentez” üzerinden olmak üzere iki paralel Hib aşısı geliştirme projesi başlatmıştır.
Hib polisakkaridinin sentetik üretimi için daha sonra patente de ortak olan Ottawa Üniversitesi ile işbirliğine giden SAL, yeni geliştirdiği bir teknikle antijeni sanayi ölçeğinde üretmeyi başarmıştır. Projenin geliştirilmesine GMBM de katılmıştır. 2001 yılında SAL’daki sentetik ürün çalışması son klinik deney aşamasına gelince, Finlay Enstitüsü kendi projesine son vermiştir.
Küba’da klinik deneylerde başarı gösteren aşının, bireylerde uzun erimli koruyucu antikor titreleri oluşturduğu ve piyasadaki bakteriden Hib polisakkaridi elde edilerek üretilen muadillerinden üstün olduğu gösterilmiştir. Sentetik kompleks karbonhidrat tabanlı aşılar daha ucuza mal edilmektedir. Küba’nın Hib aşısı dünyada kimyasal olarak sentezlenmiş antijen temelli ilk insan aşısıdır.
Quimi-Hib® adıyla ruhsat alan aşı Ocak 2004’de Küba sağlık sisteminin hizmetine sunulmuş, daha sonra ihraç edilmeye başlamıştır. 2005 yılında WIPO tarafından altın madalya ile ödüllendirilmiştir (13, 31, 33, 36, 37, 38, 39).
HEBERPENTA® DBT – Hep B – Hib 5’li aşı (2010)
Beşli aşı, daha önce başka şirketler tarafından üretilmiş bir aşıdır ve PAHO döner sermayesi dozunu 3,5 dolara satmaktadır. Dolayısıyla Küba’nın bu aşıyı kendisinin üretmesinin ithal ikamesi bakımından büyük bir önemi yoktur. Ancak PAHO ve UNICEF’ten destek almayan Çin ve Rusya gibi ülkelere satış olanağı Küba’nın beşli aşı geliştirme kararında etkili olmuştur.
Küba 2005 yılında DBT aşısı ile hepatit B aşısını birleştirerek TRIVAC® HB adı altında “dörtlü aşı” üretmiş ve 2007 yılına kadar uygulamıştır. Aşının daha da geliştirilmesi kapsamında yürütülen çalışmalar sonucunda DBT – hepatit B bileşimine, Hemofilus influenza tip B aşısı (Hib) eklenerek, “beşli aşı” elde edilmiştir. Böylece çocuklara uygulanan enjeksiyon sayısı azaltılırken, maliyetler de (soğuk zincir, enjektör ve iğne ucu) düşürülmüştür.
UNICEF’in aşı sattığı ülkelerden bir kısmının daha sonra Küba’ya yönelmesiyle, Küba’nın beşli aşı satışları ikiye katlanarak 130 milyon doza ulaşmıştır (1, 31, 33).
DEĞERLENDİRME: KAR DEĞİL SOSYAL FAYDA, REKABETE KARŞI İŞBİRLİĞİ
1960’larda UBP’nı uygulayabilmek için dış yardıma gereksinim duyan Küba, günümüzde kendi gereksinimlerini karşılamanın ötesinde birçok ülkeye aşı, hatta aşı üretiminde teknoloji ihraç eder hale gelmiştir. Küba’nın biyoteknoloji sektörü üzerine araştırma yapan yazarlar, başarısının ardında oldukça yüksek eğitimli bir nüfusa sahip olması, uzun erimli finansman ve kontrol, örgütsel ve disiplinsel bütünlük, bilgi paylaşımı ve işbirliği, devlet mülkiyetindeki patentlerden bir havuz oluşturulması, toplum katılımı ve aktarımsal (translational) bilime vurgu gibi faktörlerin bulunduğunu ifade etmektedir (4, 13, 31, 33, 40).
Ancak bu faktörlerden önce gelen ve bu faktörleri de belirleyen daha önemli bir faktör, Küba’da aşı üretiminin, devlet tarafından finanse edilen ve devlet kurumları aracılığıyla herkese eşit ve ücretsiz olarak sunulan “toplumcu” sağlık sisteminin bir parçası olmasıdır (41). Küba’da bu sayede aşı üretimi “pazarın” değil, “toplumun” gereksinimlerine göre örgütlenebilmekte ve “kârı” değil, “sosyal faydayı” önceleyebilmektedir (40, 42).
Bu durum aynı zamanda Küba’nın aşı üretiminin “istikrarını” da sağlamaktadır. Pazara yönelik üretim yapan özel şirketler sık sık “aşırı üretim krizleri” yaşarken, toplumun gereksinimine yönelik üretim yapan Küba’da sektör istikrarlı bir büyüme göstermektedir. 1980’lerde ABD’de kurulan biyoteknoloji şirketlerinin yarısından çoğu “piyasadan” silinirken, Küba’nın aşı üreten kurumları hem sayıca artmış, hem de üretimlerini çeşitlendirerek arttırmışlardır (14).
Küba biyoteknoloji sektörü gelişmiş ülkelerde aşı üreten şirketlerin çoğunun aksine, yıllardır pozitif nakit akışı sağlamaktadır. Ürünlerini ABD ambargosuna rağmen 60’dan fazla ülkeye satmayı başaran Küba, 2009 yılından itibaren biyoteknoloji sektörünü ülkenin ikinci ihracat kategorisi haline getirmiştir (13).
Diğer yandan “pazar dinamikleri” geniş toplum kesimlerinin aleyhine işlemektedir. Özel ilaç şirketleri 1980’lerden beri “kârlı” görmedikleri için insanların çok gereksinim duydukları antibiyotikleri geliştirmeyi bırakırken (43), Küba’nın sosyalist biyoteknoloji girişimleri 2013 yılında hiçbir “kâr” veya “pazar” kaygısı olmaksızın vax-MEN-ACW 135® aşısını üretmişlerdir (44). Küba esas olarak Sahra-altı Afrika ülkelerinde sorun olan meningokok serogruplarına karşı ürettiği aşıyı, bu ülkelerin satın alma gücü olmadığından, “hibe” edecektir.
Küba’nın biyoteknoloji sektörünün ikinci avantajı, “rekabet” yerine “işbirliğine” dayanmasıdır. Quimi-hib aşısını geliştirme sürecinde gerçekleştirilen işbirliğinin, rekabete dayalı özel şirketler arasında yaşanması mümkün değildir.
Quimi-hib aşısının geliştirilme süreci başından itibaren “ortak” bir proje olarak tasarlanmıştır. Bunu mümkün kılan, projeye katılan hiçbir kurumun projeden kâr sağlama kaygısı bulunmamasıdır. Aşının üretilmesi için üniversitelerde, araştırma kurumlarında ve üretim tesislerinde görevli 300’den fazla araştırmacı ve teknisyen birlikte çalışmıştır.
Havana Üniversitesi Sentetik Antijen Laboratuvarı, sentetik antijen üretimini üstlenirken, Finlay Enstitüsü protein taşıyıcı üzerinde çalışmış, GMBM bu iki ögenin birleştirilmesini üstlenmiştir. Daha sonra Ulusal Biyolojik Ürünler Merkezi aşının doza göre şişelenmesini sağlarken, GMBM’nin satış kolu Heber Biotec aşıya Quimi-Hib adıyla ruhsat alınması işlemlerini gerçekleştirmiştir.
Böyle bir çalışma ancak dikey bütünleşmeyle (vertikal entegrasyon) mümkünüdür ve bu sayede maliyetler azaltılabilmektedir. Eğer bu kurumlar işbirliği yapmak yerine birbirleriyle rekabet etseydi, bilgileri (ve patentleri) kendileri için saklasaydı, her biri aşıyı kendisi tek başına geliştirmeye çalışsaydı, insanlık H. influenza tip B’ye karşı dünyanın ilk sentetik insan aşısına kavuşmak için daha uzun yıllar beklemek zorunda kalacaktı (45).
SONUÇ
1960 yılının ilk günlerinde Küba’nın geleceğinin, bilim insanlarının geleceği olacağını söyleyen Fidel Castro’yu tarih bir kez daha haklı çıkartmıştır. Pazarın gereksinimleri yerine toplumun gereksinimlerini önceleyen, kâr yerine sosyal faydayı esas alan ve rekabet yerine işbirliğini yücelten Küba, farmasötik ürünler için hastalıkların “icat” edildiği (46), “aşırı teşhisin” rutinleştiği (47) bir çağda, bilgiyi toplumun yararına kullanarak, özel sektörün kendisine mal etmeye çalıştığı yenilikçilik (inovasyon) alanında, dünyanın en büyük özel şirketlerini geride bırakmayı başarmıştır.
Not: 25 Mart 2017 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen “Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu – 16’da sunulmuştur. Slaytlara http://toplumcutipvideo.blogspot.com.tr/ adresinden erişilebilir.
Akif Akalın
http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/kar-degil-sosyal-fayda-191375