Dr. Agustín Lage Dávila, Küba’nın en önemli bilim insanlarından biri. Lage Dávila, bir süre önce, emperyalizmin giderek azgınlaşan saldırısına karşı makaleler kaleme almaya ve bunları bir blogda yayınlamaya başladı (https://agustinlage.blogspot.com).
Dr. Lage, bu makalelerde, Küba’da devrimin ve sosyalist kuruluşun gelişimine ilişkin önemli sorunların ve çözümlerinin tartışılmasına, komünist ve öncü bir Kübalı bilim insanının güçlü aklı ve yüreğiyle katkıda bulunuyor. Bugün sizlerle Dr. Lage’nin bahsettiğimiz blog hesabındaki 2 Mayıs 2022 tarihli makalesinin Türkçe çevirisini paylaşıyoruz.
Çeviri: İlhan Şendil
KONSENSUS: HALKIN İSTEDİĞİ YAŞAR
Bu 1 Mayıs’ta işçilerin meydanları, işçilerin KENDİ ülkelerinde KENDİ günlerini kutlamasıyla ve KENDİ sosyalist toplum projelerini savunmalarıyla yeniden dolup taştı.
Bu kolektif, devasa ve özgür bir konsensusun ifadesiydi. Tıpkı 2019’da gerçekleştirilen ve %84.4 oy oranı ile kabul edilen Küba Cumhuriyet Anayasası halk oylamasında olduğu gibi. Nasıl ki kimse kimseyi anayasa halk oylamasında evet oyu vermesi için zorlamadıysa, kimse de kimseyi 1 Mayıs eylemlerine katılması için zorlamadı.
Küba için yapılacak herhangi ciddi bir siyasi analizin bu gerçeklikten yola çıkması gerekir. Toplum, sosyalist projenin korunması için fikir birliği içindedir.
José Martí’nin sözleriyle, “Hiçbir şekilde fikirlerin köleliği anlamına gelmeyecek olan düşünce birliği, bütün siyasi programların başarısının vazgeçilmez bir koşuludur.”
Biz de Devrimin siyasi programı çevresinde bu birliğe sahibiz. Bu birlik siyasi programın özüne dair bir düşünce birliğidir: ulusal bağımsızlık, toplumsal adalet, ekonomik kaynaklar üzerinde tüm halkın sosyalist mülkiyeti ve çalışma, sağlık, eğitim ve kültürel haklar.
Aynı zamanda da istediğimiz topluma ulaşmak için kullanacağımız somut araçlar konusunda ve bir şeyi iyi yapıp yapmadığımız hususunda fikir ayrılıklarımız var ve bunlara da açığız. Veya belli kararların getirisinden çok götürüsü mü var, yoksa tam tersi mi? Veya göz ardı edilmesi imkansız olan küresel ekonomik durumun içerdiği kısıtlamaları da dikkate alırsak, acaba iyi bir tempoda mı gidiyoruz yoksa bürokratik mantığın tipik uyuşukluğuna mı hapsolmuşuz?
Bu başka bir mesele. Fakat toplum projemize dair fikir birliğine dokunulamaz, kimsenin de dokunmasına izin verilemez.
Tarihimizde her zaman fikir birliği ve fikir ayrılığı arasındaki ikilemi yaşadık. Halk ve onun büyük liderleri sağlıklı ve kaçınılmaz fikir ayrılıklarının bitip sonrasında ise temel ilkelerin sorgulanmaya başladığı çizgiyi tespit edecek bilgeliğe her daim sahipti. Bu çizgi bulanıklaştırılamayacak ayrıştırıcı bir çizgidir.
Ignacio Agramonte dahi Carlos Manuel de Céspedes ile fikir ayrılıkları yaşamıştır fakat kendi subaylarının devrimci hükümete yaptığı sert eleştirileri duyduğunda “Benim olduğum yerde asla Cumhurbaşkanının dedikodusunun yapılmasına izin vermeyeceğim” diyerek sert bir tepki vermiştir. Orada geçilmesine izin verilemeyecek bir kırmızı çizgi vardı.
Temel ilkelerin ne olduğu üzerine varılacak fikir birliği yüz yıllar değilse de on yıllarca süren ve başarılması çok güç olan kolektif bir inşadır. Başka ülkeler bunu çok hassas kimi konularda başaramadı. Amerika Birleşik Devletleri ırkçılık sorununu çözemedi, çeşit çeşit Avrupa ülkesi milliyetler ve göç konusunda başarısız oldu ve böyle daha inceleyeceğimiz başka birçok örnek ortaya çıkacaktır. Mesele liderlerin belirli bir anda iyi ya da kötü kararlar vermesi veya iyi ya da kötü yasaların çıkması değildir. Sorun kültüreldir ve bu meselelerde neyin başarılacağına dair bir fikir birliğinin olmamasından kaynaklanmaktadır.
Şu kesin ki Küba’da beraber yaşama projesinin temel amaçlarına dair bir fikir birliğine sahibiz. On yıllar ya da yüzyıllar boyunca fikirlerle ve mücadelelerle inşa edilmiş bu birlik bir hazinedir, bu hazine korunmalı ve gelecek kuşak Kübalılar’a sağlam bir şekilde taşınmalıdır.
Bizim buna hava gibi, su gibi ihtiyacımız var ki Küba, Küba olmaya, Kübalılar da gururlanmaya devam etsin. Tam da bu sebepten ötürü düşmanlarımız sürekli bu toplumsal fikir birliğine saldırmaya öncelik veriyorlar ve onu parçalamaya çalışıyorlar çünkü bu birliğin her şeyin, ilerlemenin, çalışmanın hatta karşı çıkma yetisinin bile temeli olduğunu biliyorlar.
Medyadaki, özellikle “asosyal” medyadaki sosyalist projeye karşı düşmanlık insafsızdır. Biz bunu biliyoruz. Biz devrimciler olarak nasıl sokakları, meydanları ele geçirdiysek “ağlar”ı da ele geçirmeyi öğrenmeliyiz.
Bu 1 Mayıs’ta sosyal medyada gezen düşmanca, vasat Küba karşıtı pisliklerin karşısında duran işçilerin devrimci meydanlardaki somut ve kültürlü birliğinin ifadesi, bizlere José Martí’nin Nisan 1892’de Küba Devrimci Partisi’nin kuruluşu için yazarken ortaya koyduğu fikri hatırlatıyor: “Bir zümrenin arzuladıkları yıkılır, bir halkın istediği yaşar.”
Dün 1 Mayıs’tı. 130 yıl sonra Küba halkı bir kez daha Küba’nın meydanlarında açık ve gür bir sesle ne istediğini haykırdı.
Ve istediği şey yaşamaya devam edecek.
Agustín Lage Dávila
Moleküler İmmünoloji Merkezi