TKP Merkez Komitesi Sekreteri Kemal Okuyan, Küba’da Fidel Castro sonrası döneme ilişkin gözlemlerini Odatv’ye anlattı…
Küba Komünist Partisi’nin davetiyle Küba’ya giden ve bir dizi resmi temasta bulunan TKP Merkez Komitesi Sekreteri Kemal Okuyan, Küba’da Fidel Castro sonrası döneme ilişkin gözlemlerini Odatv’ye anlattı.
Raul Castro’ya güvenin sürdüğünü gözlediğini söyleyen Okuyan, son dönemde Küba’da açılan lüks mağazalar için ise “Küba ekonomisinin yüzde 90’ı devlet sektöründe. Anlayacağınız, bu reformların bir bölümü abartılıyor, Küba’nın sosyalist yoldan saptığı eleştirisi şu an için büyük haksızlık. Risk var mı, var. Ancak bu risklerin farkındalar” yorumunu yaptı.
Son yıllarda Türkiye ile gelişen ilişkiler üzerine “AKP iktidarının gelgitleri de sanırım ilişkilerin stabil halde durmasına izin vermiyor” diyen Okuyan, Erdoğan’ın Havana Camii’ne ilişkin sorumuzu “Havana’daki camiyle ilgili bilgi almayı unuttuk. Havana’da bulunan Afrikalı öğrenciler arasında müslümanlar mevcut, ayrıca diplomatik misyonlar, bazı şirketlerin çalışanları var. Küba’ya yerleşmiş Araplar da… Onların ibadet gereksinimleri olabilir, bu gayet doğal. Ancak bunun Türkiye’den yönetilmesi söz konusu olamaz” ifadeleriyle yanıtladı.
İşte Okuyan’ın Odatv’nin sorularına verdiği yanıtlar:
Ziyaretiniz, Küba’nın davetiyle mi gerçekleşti?
Ziyaret, Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin davetiyle gerçekleşti. Türkiye Komünist Partisi ile Küba Komünist Partisi arasında belli aralıklarla ikili görüşmeler gerçekleşiyor, bu da onlardan biriydi. Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi’nden değişik alanların sorumlularıyla görüşme olanağı bulduk, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile bir araya geldik. Küba’nın diğer ülkelerdeki dostluk ve dayanışma örgütleriyle ilişkisini sağlayan ICAP’la, kadın ve gençlik örgütü yönetimiyle, sendikalar birliği ile oldukça verimli toplantılar yaptık. Bir de Dışişleri Bakanlığı ve parti kadroları ile bazı diplomat ve uluslararası ilişkiler uzmanlarından oluşan bir topluluğa Türkiye ve bölgeye ilişkin bir sunum gerçekleştirme olanağı buldum. Ziyaretimizin en önemli görüşmesi kuşkusuz Küba devriminin önemli isimlerinden Fidel’in silah arkadaşlarından Ramon Balaguer ile gerçekleşti. Politbüro üyesi ve Uluslararası İlişkiler Sorumlusu olan Balaguer ile gerek dünyadaki gelişmeler gerekse dünya komünist hareketinin sorunlarına ilişkin görüş alış verişinde bulunduk.
FİDEL SONRASI KÜBA NE DURUMDA
Herkes Fidel Castro sonrası Küba’nın nereye gideceğini merak ediyor. Sizin cenaze sonrası ilk ziyaretiniz sanırım. Bir değişim gözlediniz mi?
Fidel Castro’nun cenaze töreninde açık bir biçimde görülen bir gerçek vardı: Castro ülkesini ölümüne iyi hazırlamıştı. Aşağı yukarı on yıl önce sağlık sorunları nedeniyle görevlerinden çekilmişti Fidel. Ancak toplumsal ve siyasal hayatta kendini ilginç bir noktaya yerleştirdi, filozof yanı gittikçe güçlenen bir siyasetçiydi, bunu iyi kullandı. Zaman zaman devrimin vicdanı, zaman zamansa aklı olarak devreye girdi. Ancak parti ve devlet işlerine doğrudan müdahale etmeyerek, kendine özgü bir yöneticilik tarzı olan Raul’un elini güçlendirdi. Halka da açıkçası bu iş bölümü güven verdi. Fidel hem vardı hem yoktu, bu bir geçiş süreciydi. Kimse paniğe kapılmadı, Fidel yavaş yavaş daha farklı bir konuma çekti kendisini. 90 yaşında öldüğünde ülkesi gerçekten hazırdı Fidelsizliğe. Cenazesi sırasında Havana’da oluşan insan selinde muazzam bir özgüven vardı. Matem havası hissedilmiyordu, herkes büyük bir olgunlukla Başkomutanı uğurluyordu. İşin gerçeği, o gece duygularını gizlemeyen kişi Raul Castro idi. Kardeşini, yol arkadaşını, dostunu, silah arkadaşını yitirmişti ve vakur ama fazlasıyla üzgün bir biçimde çıkıyordu milyonların karşısına. Dediğim gibi o gece beni şaşırtan ölçüde bir güven vardı Raul’a, partiye… En önemlisi insanlar kendilerine güveniyordu. “Ben Fidelim” sloganı “hepimiz Fideliz”den farklıydı, o gece dalga dalga yayıldı bütün Küba’ya. Şimdi yaklaşık yedi ay sonra gördüğüm bu güvenin sürdüğüdür.
Bu güvenin siyasal bir yanı da var mı?
Küba’da son yıllarda devlet, hükümet ve parti arasındaki iç içeliğe son verilerek parti kendi öncülük işlevine daha uygun bir noktaya çekildi. Daha öncelerine göre daha titiz, ideolojik duyarlılıkları artmış bir parti var Küba’da. Daha mücadeleci. Bunun toplumda da hissedildiği görülüyor. Ayrıca Kübalıların güveninde, ardı ardına bir sürü çalkantıyı atlatmış olmanın payı olduğunu da söyleyebiliriz.
HAVANA’DAKİ LÜKS OTELLER VE MAĞAZALAR
Ziyaretinizin olduğu günlerde basında en çok Havana’da açılan lüks oteller, mağazalar yer tutuyordu. Bu tür gelişmeler Küba’da nasıl karşılanıyor?
Küba’da lüks oteller uzun süredir var. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Küba ayakta kalabilmek için en fazla turizme yöneldi. Bunun için bir eleştiride bulunmak anlamsız. Küba sosyalist olsun ama aç kalsın, Küba ABD’ye kafa tutsun ama halk sefalete mahkum olsun. Devrimden onca yıl sonra “yoksul ama onurlu” olmak mümkün ama bu sürdürülemez. Küba ablukaya, Sovyetlerin yıkılışının yarattığı sonuçlara ve coğrafik bazı dezavantajlara rağmen bugün Latin Amerika’da birçok parametre açısından son derece gelişkin bir ülke. Bunda turizmin bir rolü var ve bazı turistler lüks seviyor. Şimdi yeni nesil oteller açılıyor. Bunlar ya devlete ait oteller ya da yabancı şirketlerle Küba devleti arasında ortaklıklarla işletiliyor. Küba’da lüks otel açacak bir özel sermaye yok. Şu anda hizmet sektöründe faaliyet gösteren işletmeler bizim literatürümüzde esnaf diye adlandırılır. Burada bir ek yapmak gerekiyor. Küba’da Kübalıların yararlandığı, yararlanabildiği iyi restoran, mağazaların sayısında da artış var. Bu eşitsizlikleri derinleştirmediği ve kapitalist bir sınıfın ortaya çıkışını tetiklemediği sürece elbette iyi bir şey. İnsanlar iyi yaşamalı. Parasız eğitim ve sağlık çok önemli ama başka şeyler de önemli. Sosyalizm insanların maddi yaşam koşullarını iyileştirmek zorunda. Buradaki asıl tartışma, Küba’da eşitsizliklerin kontrol edilip edilmeyeceği. Tarımda özel işletmelerin faaliyetine izin veriliyor. Bu işletmeler genellikle aile işletmeleri, bir sermaye birikim süreci henüz gözlenmiyor. Zaten parti eşitsizliklerin artmaması için hizmet sektörünü ve tarımı sürekli gözlüyor. Ayrıca bu özel girişimlerde çalışan az sayıdaki işçinin haklarının korunması için ciddi düzenlemeler yapılmış. Kuşkusuz riskli adımlar bunlar. Ancak hizmet sektöründeki küçük birimleri devletin işletmesinde gerçek zorluklar var. Bir berber dükkanındaki traş bıçağının dahi tedariki ile ilgilenmek zorunda devlet! Bu mümkün ama bu büyük ölçek ve gelişkin bir ekonomide mümkün bence. Şu anda Küba’da devlet tasarruf etmek ve endüstrileşmeye, büyük işletmelere odaklanmak durumunda ve bunu yapıyorlar. Küba ekonomisinin yüzde 90’ı devlet sektöründe. Anlayacağınız, bu reformların bir bölümü abartılıyor, Küba’nın sosyalist yoldan saptığı eleştirisi şu an için büyük haksızlık. Risk var mı var? Ancak bu risklerin farkındalar. Küba tipi bir sosyalizmi reddediyorlar. Tek bir sosyalizm var, biz Küba’nın koşullarına uygun olarak o sosyalizme ulaşmak için çabalıyoruz, bazen geri adım atıyoruz ama sosyalizmden vazgeçmeyeceğiz diyorlar.
Latin Amerika’da Brezilya ve Venezuela gibi ülkelerde yaşananlar Küba’yı nasıl etkilemiş?
Küba açısından Venezuela diğer Latin Amerika ülkelerinden çok farklı. Hem daha derin bir ilişki kuruldu Chavez ile Fidel arasında hem de Venezuela Küba’ya ucuz enerji sağladı. Şimdi Venezuela siyasal ve ekonomik açıdan ağır bir kriz yaşıyor. Brezilya’nın durumu ortada. Latin Amerika’da gerici güçlerin inisiyatif aldığı görülüyor. Konuyu partinin Latin Amerika sorumlularıyla tartıştık. Kıtadaki sol iktidarların meselenin özüne, yani kapitalizmin temellerine inmemelerinin ve sistemin içinde kalarak çürüme ve yolsuzluğa batmalarının büyük bir trajedi olduğunu söylüyorlar. Bu değerlendirmeye katılıyorum. Ancak sınıf mücadelesi sürüyor. Küba Latin Amerika’da etik ve ideolojik açıdan çok güçlü yeni bir siyasal strateji oluşturmak için çabalıyor. Göreceğiz. Bugünkü dünya dengelerinde Küba gibi komünistlerin iktidarda olduğu küçük ve kuşatılmış bir ülkenin dış politika pratiğinin sadece devrimci ideallere yaslanmasını beklemek büyük haksızlık olur.
TRUMP VE KÜBA
Trump ile birlikte ABD-Küba ilişkilerinin yeni bir safhaya geçildiği ve hatta ablukanın artırılacağı konuşuluyor. Sizin bu konudaki gözlemleriniz neler ve oradaki yetkililerden aldığınız bir bilgi var mı?
Trump yönetimi sürekli olarak bunu söylüyor ama şimdiye kadar somut bir adım atmadı. Lakin şu sıralar Miami’de bir açıklama yapılacağı beklentisi var. Miami biliyorsunuz, Küba ile ilişkiler açısından bir sembol ABD’de. Küba mafyası ve devrim aleyhtarı gruplar, teröristler orada, kimisi artık Küba devriminden yana geniş bir göçmen kitlesi bulunuyor. Ancak ABD’de Küba ile ilişkilerin iyileşmesinden yararlanan bir sermaye kesimi var ve bunların da sesi gür çıkmaya başladı. Ekonomik nedenlerle Küba ile ilişkilerin iyileştirilmesinden yana olanların yanı sıra Pentagon’da Küba’nın terörizme karşı mücadelede güvenilir bir unsur olabileceğini ileri süren bir çevreden söz ediliyor. Doğrudur, Küba sözüne güvenilir, dediğini yapan, uyuşturucu ve insan kaçakçılığıyla mücadele eden, terör faaliyetlerinden çok çekmiş bir ülke. Kuşkusuz bu özelliklerinin ABD’de pek samimi karşılığı yok! Her durumda şu bilinmeli. Obama döneminde varılan anlaşmanın pratik pek bir sonucu olmadı. Abluka sürüyor. Sadece bazı alanlarda adım atıldı. Bir yandan Küba’yla ticaret yapacağız deyip bir yandan bunu yapan şirketlere, bankalara ceza kesiyorlar! Şimdi hiçbir konuda ne yaptığı anlaşılamayan ve oradan oraya sürüklenen Trump’ı yakından izliyor Kübalılar. Ancak itiraf edeyim ki, Kübalılar için Trump son tahlilde kolay lokma, fazla hafif kalır.
TÜRKİYE VE HAVANA CAMİİ
Kısa süre önce Türkiye ile Küba arasında bir dizi görüşme oldu, ziyaretler yapıldı, iki ülkenin yakınlaşmasından söz edildi. Ne durumda Türkiye ile ilişkiler?
Geçtiğimiz dönemde Erdoğan’ın ziyareti gerçekleşti. Bunun dışında ekonomik alanda bir dizi temas var. Gerçi bunlarda pek sonuç alınamıyor, ABD’nin ablukası temel neden. Ayrıca uzaklık da ekonomik ilişkileri etkiliyor. Bunu bana söylemek düşmez ama AKP iktidarının gelgitleri de sanırım ilişkilerin stabil halde durmasına izin vermiyor. Bir de THY direk sefer koydu Havana’ya. Her zamanki gibi pahalı ve Karakas bağlantılı olduğu için dönüş 16-17 saat.
Havana Camii’nde bir gelişme var mı?
Gittiğimde çok şaşırdım, Havana’nın her tarafında minareler gördüm. Bu Küba’yı Müslümanların keşfettiğini söyleyen Erdoğan’ı haklı çıkarıyor! Şaka bir yana, Havana’daki camiyle ilgili bilgi almayı unuttuk. Havana’da bulunan Afrikalı öğrenciler arasında müslümanlar mevcut, ayrıca diplomatik misyonlar, bazı şirketlerin çalışanları var. Küba’ya yerleşmiş Araplar da… Onların ibadet gereksinimleri olabilir, bu gayet doğal. Ancak bunun Türkiye’den yönetilmesi söz konusu olamaz. Bu arada yıllardır gelip gideriz, hep duymuştum ama ilk kez şimdi ziyaret ettik, 700 hektar üzerine kurulu devasa Lenin Parkı gerçekten muhteşem. Bir yeşil okyanus, her türden ağaç var, havuzlar, lunapark, onlarca restoran, akvaryum… Fidel ve arkadaşları silah talimlerini zamanında orada yapmışlar, nişangah olarak kullandıkları kaya parçaları duruyor, delik deşik. Uzun süre kaynak olmadığı için bakımsız kalmış, şimdi birkaç yıldır gururla ayağa kaldırmışlar Lenin Parkı’nı; Küba sosyalizmini simgeliyor ve buranın tek bir santimine özel girişim sokmayacağız diyorlar. Yolu düşenlere öneririm. Bizim hükümetten kimseyi ise sokmamak gerek bu parka. “Bu kadar ağaç kime lazım” diyerek bu güzelim parkı çimentoyla örtmeye kalkabilirler. Onlar gezmesin. Gezdiklerinde sosyalizmin doğayı insan yararına nasıl kullandığını görmeyecek, dikecekleri rezidansları, avmleri, otoyolları, köprüleri hayal edecekler. Her tarafı yeşil Küba’da devlet hâlâ ülkeyi ağaçlandırıyor ve orman oranını artırıyor. Hiç tartışmasız söyleyebilirim, Küba Türkiye’den birçok açıdan çok daha gelişkin bir ülke.
Odatv.com
http://odatv.com/kubaya-giden-tkp-yoneticisi-odatvye-anlatti–1306171200.html