Türkiye’de kimlerin aşı olabileceği, toplumun ne kadarının korunabileceği konusunda belirsizlik sürerken, Küba’nın aşı çalışmalarına dair bir gözden geçirmeyi sunuyoruz:
Kübalı bilim insanları, geçtiğimiz yılın ağustos ayında laboratuar deneyleri tamamlanıp klinik çalışmalarına başlanan Covid-19 aşı adaylarına Soberana ismini verdiler. Soberana 01 ve Soberana02 şimdilerde Faz 2 klinik çalışma aşamasındalar ve oldukça umut verici sonuçlarla yollarına devam ediyorlar. Kübalı bilim insanları 2021 yılının ilk yarısında bu aşıların Küba halkını Covid-19 pandemisinden koruyacak şekilde kullanıma hazır olacağını ifade ediyorlar.
Yine Küba’da Kasım ayında klinik çalışmalarına başlanan iki aşı adayı daha var. Bağımsızlık savaşını yürüten kadınlara ithafen “Mambisa” adını alan ilk aşı buruna sprey yoluyla uygulanıyor. Virüsün vücuda girdiği noktada ciddi bir bağışıklık yanıtı oluşturmayı hedefleyen aşı, bu özelliğiyle dünyada bir ilk olacak. Küba’nın dördüncü aşısı Abdala ise ismini yine bağımsızlık savaşı kahramanlarından Jose Marti’nin 15 yaşındayken yazdığı bir şiirden alıyor. Şiirde bir öncünün ülkesinin bağımsızlığı için verdiği mücadeleden bahsediliyor. Bu iki aşı da Dünya Sağlık Örgütü’nün Faz 1 için klinik onay alan güncel aşı çalışmaları listesinde yer alıyor.
Soberana “egemenlik” anlamına gelen İspanyolca bir kelime. Halen Amerika’nın sürdürdüğü yoğun bir ekonomik ve siyasi abluka ile mücadele eden Küba halkı, bilim insanlarını ve sağlık emekçilerini egemenliklerini koruyan kahramanlar olarak görmekte haklılar.
Dünya’da son bir yılımızı belirleyen pandemi koşullarının ciddi ekonomik ve siyasal krizleri tetikleme ihtimali her geçen gün artıyor. Her kriz döneminde olduğu gibi, emperyalist devletlerin aşı tartışmaları üzerinden dünyayı yeniden paylaşmaya çalıştıklarına da tanık oluyoruz. Amerika ve Avrupa’nın egemenleri, Rusya ve Çin’in aşı çalışmalarını değersizleştirmeye ve bu ülkeleri kendi ekonomik yayılma alanlarından uzak tutmaya çalışırken; mevcut çatışmaların ve krizin mağduru olan kitleler, yine her kriz döneminde olduğu gibi, aşı karşıtlığı gibi gerici akımların saldırısına açık hale geliyorlar.
Bu koşullarda 11 milyon nüfuslu bir ada ülkesi olan Küba’nın Covid 19 pandemisine karşı yürüttüğü sağlık ve biyoteknoloji savaşı, aynı zamanda ekonomik, siyasal ve ideolojik bir savaş haline geliyor.
Ekonomik zorluklarla mücadele eden ve ciddi bir yapısal değişim programı yürütmekte olan Küba, bu savaşa sağlık teknolojisi, nitelikli insan emeği ve halk desteği açısından oldukça hazırlıklı. Sosyalizmin kazanımlarının eğitim ve sağlık alanında somutlandığı en güncel örnek olan Küba bu başarısını aynı zamanda yıllardır sürdürdüğü teknoloji, çevre, konut, beslenme politikalarına da borçlu.
Küba biyoteknoloji sektörüne 1980’li yılların başında Fidel’in ısrarıyla dahil oluyor. İnsan bağışıklık siteminin önemli silahlarından Interferon molekülünü laboratuar ortamında ayrıştırıp sentezlemeyi bilgisini sakınmaksızın paylaşan Finlandiyalı bilim insanı Dr. Kari Cantell’den öğreniyorlar. Sonrasında kısa bir sürede Küba’da kurdukları laboratuarda bu molekülü üreterek kullanıma sunuyorlar. Aynı yıllarda Küba, kaynağı CIA olduğu tartışılan ve ilk kez bu kadar öldürücü olan deng humması salgını yaşıyor ve interferon molekülü bu salgında binlerce Kübalının hayatını kurtarıyor.
İnterferonun böylesine kitlesel kullanımı ve yararı tüm dünyanın dikkatini çekiyor ve 1983 yılında düzenlenen uluslar arası konferansa Kari Cantell de aralarında olmak üzere çok sayıda bilim insanı katılıyor.
1980li yılların ikinci yarısında Küba ciddi bir Menenjit Tip B salgını ile karşılaşıyor ve bu hastalık o dönemlerin için Küba’nın en ciddi sağlık sorunu haline geliyor. Menenjit Tip A ve Tip C’ye yönelik aşılar kullanımda olmasına rağmen Tip B’ye karşı geliştirilen bir aşı olmadığından Kübalı bilim insanları çalışmaya koyuluyorlar. 1988 yılında geliştirilen Menenjit Tip B aşısı ilerleyen yıllarda risk grubundaki milyonlarca Kübalıya uygulanıyor ve %95 etkinlik oranı ile başarılı oluyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından ödüllendirilen bu aşı Küba’nın menenjit hastalığı ile savaşında bir mucize yaratıyor.
Bu iki örnek biyoteknolojinin sadece hastalıklarla değil, siyasi düşmanla savaşta da ne kadar değerli olduğunu ispatlıyor. Fidel liderliğindeki Küba yönetimi ulusal egemenliğin korunmasında bilim ve teknolojinin önemini derinden kavradılar ve 1990’lardaki felaket yıllarında dahi biyoteknoloji sektörüne yatırım yapmaya devam ettiler.
Küba, sadece emperyal şirketlerin egemen olduğu biyoteknoloji sektöründe, kamusal varlığı ile yerini koruyor. Büyük şirketlerin yatırımların çoğunluğu, insanoğlunun sağlık sorunlarının “kârlı” olan küçük bir yüzdesinde yoğunlaşırken, Küba biyoteknoloji sektörü aşılar gibi halkın tamamını ilgilendiren koruyucu tedaviler geliştirmekte ısrar ediyor. Tamamen Kübalı bilim insanlarının emeğiyle üretilen biyoteknoloji ürünleri, yaklaşık 50 ülkeye ihraç ediliyor. Bu anlamda Küba’nın ekonomik gelişimine de katkı sunan biyoteknoloji sektörü, sağlık sektörünün de en önemli destekleyicisi ve tamamlayıcısı konumunda.
Kübalı bilim insanları Kovid-19 virüsüne karşı yürüttükleri aşı çalışmaları ile Küba halkının bilime ve kendi öz güçlerine duyduğu güveni de tazeliyor. Ülkede yürütülen kapsamlı aşı ve eğitim programları günümüzde aşı karşıtlığı şeklinde örgütlenen gericiliğe karşı duruyor. Aşı karşıtı bir tutumun gözlenmediği Küba’da, ulusal aşılama programı içerisinde yer alan 11 aşının 8’i Küba biyoteknoloji kurumları tarafından üretiliyor. Bu yönüyle Küba, aşı savaşlarında zengin kapitalist devletlerin ihtiyaçlarından çok daha fazla aşıyı stokladıkları günümüzde, Latin Amerika ve Karayip ülkelerinin yoksullarına da umut ışığı oluyor. Kübalı bilim insanları, her fırsatta, üretecekleri Kovid-19 aşılarını öncelikle çevrelerindeki yoksul halklarla paylaşacaklarını ifade ediyorlar.
Küba sosyalizmi yaşatıyor; sosyalizm de Küba halkına ihtiyaç duydukları sağlığı, eğitimi ve Soberana’yı sunuyor. Sosyalizm bu yoksul ada ülkesinin insanlarını tüm dünyayı kasıp kavuran Covid-19 virüsünden başarıyla koruyor. Salgının başından beri yaklaşık 13.000 vakanın görüldüğü adada sadece 150 kişinin hayatını kaybetmesi neredeyse mucize düzeyinde bir başarı. Aynı dönemde Küba’nın tam karşısında yer alan ve nüfusu Küba’nın iki katı kadar olan ABD’nin Florida eyaletinde yaklaşık 20.000 kişi salgın nedeniyle hayatını kaybetti. Küba’da henüz hiçbir sağlık çalışanının Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmemiş olması da Küba’da sağlık emekçilerinin emeklerinin karşılığının sadece kazandıkları para ile ölçülemeyeceğinin en iyi göstergelerinden.
İyi ki Küba var.
Dr. Cem TAYLAN