Venezuela’da sağcı muhalefetin düzenlediği Maduro karşıtı protestolar gündeme gelmeye devam ediyor. Uluslararası medyada da çeşitli videolarla Maduro ve Erdoğan’nın benzetildiği görsel materyaller dolanırken, Venezuela muhalefeti sanıldığı gibi ‘özgürlükçü’ değil.
International Communist Press (ICP), oluşan bilgi kirliliğini gidermek ve Venezuela’da gerçekte neler olduğunu aydınlatabilmek adına, Venezuela Komünist Partisi (VKP) ile özel bir röportaj hazırladı.
Yüksek Adalet Mahkemesi’nin 29 Mart’ta parlamentonun işlevlerini geçici olarak üstlendiğini açıklamasının ardından sağcı muhalefet ve uluslararası gerici basın Venezuela’da parlamentonun ilga edildiğine ilişkin geniş kapsamlı bir karalama kampanyası başlattı. Parlamentonun çoğunluğunu oluşturan sağcı muhalefetin, Amazonas eyaletinden üç milletvekilinin seçim yolsuzluğu nedeniyle milletvekilliğinin iptal edilmesinden bu yana parlamentoyu kilitlediği biliniyor. Üstelik parlamento, başkanlık seçiminin erkene alınması konusunda da ısrarcı. Sizce muhalefetin stratejisi nedir?
Ülkedeki aşırı sağ muhalefet 2015 yılında parlamento seçimlerini kazandıktan sonra Paraguay’da ve daha yakın dönemde Brezilya’dakine benzer bir hükümet değişikliği gerçekleştirmek için parlamenter darbe seçeneğine yöneldi.
Ancak Ulusal Meclis’te büyük çoğunluğu ellerinde tuttukları bir buçuk yıl geride kaldı ve parlamenter darbe seçeneği kısa vadede bir seçenek olmaktan çıktı. Bunun nedeni, diğer devlet kurumlarının ve Bolivarcı Ulusal Silahlı Kuvvetler’in desteğini alamamış olmaları.
Sağcı muhalefet, Ulusal Meclis aracılığıyla darbe yapma saplantısı yüzünden, kendisine destek veren kesimlerin taleplerine ilişkin sözlerini unuttu, ki seçim kampanyasını “artık kuyruklara son” söylemine dayandırmıştı. İnsanlar, Ulusal Meclis’in gıda ve ilaç kıtlığı ve enflasyon gibi sorunların çözümüne katkıda bulunacağını ummuştu. Böylece sağcı muhalefet, verimsizlik, bürokrasi ve hükümetteki yolsuzlukları “cezalandırmak” için kendilerine oy veren halk kesimlerinin desteğini kaybetti.
Dolayısıyla Venezuela’da muhalefetin şu anki siyasi stratejisinin doğrudan ABD hükümetinin elinde olmasına şaşırmamak gerek. ABD, açıkça faşist özellikler sergileyen gruplarla ittifak içinde Venezuela’yı istikrarsızlaştırmak ve Venezuela hükümetine ve ulusal kurtuluş sürecine son vermek için Güney Komutanlığı (Southcom) ve 4. Filo aracılığıyla müdahalede bulunmak niyetinde. “Üçüncü yol” varmış gibi görünmüyor: Ya nitelikli bir devrimci sıçrama ya da emperyalizm karşısında yıkım, veya Rosa Lüksemburg’un da dediği gibi ya sosyalizm ya barbarlık.
Maduro’nun Yüksek Mahkemeye geri adım attırmasını ve diyalog çağrısında bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maduro anayasaya uygun davrandı. Devlet kurumları arasındaki etkileşimi tehlikeye sokan bir fikir ayrılığı karşısında, hele de sözde “kendi kendine darbe” iddiasına dayanan azılı bir uluslararası kampanyanın ortasında anayasaya başvuruldu ve anayasanın 323. maddesi uygulamaya konularak durumu çözüme kavuşturmak üzere Ulusal Savunma Konseyi toplandı. İnanıyorum ki pek çok ülkede devlet kurumları arasında benzer çatışmalar ortaya çıkabilir ama pek azında bu çatışmaların çözümü için anayasal diyalog yoluna başvurulur. Demokrasi de zaten budur.
Geçtiğimiz yıl Venezuela’nın önce MERCOSUR dönem başkanlığı gasp edildi, ardından üyeliği askıya alınmaya çalışıldı. Ve kısa bir süre önce Amerikan Devletleri Örgütü (OEA) üyesi 14 ülke Venezuela hükümetine başkanlık seçimlerini erkene alması ve sözde siyasi mahkumları serbest bırakması çağrısında bulundu. Bölgedeki siyasal dengelerin dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Venezuela’daki gelişmeler bölgesel dinamiklerin geleceği açısından ne ifade ediyor?
ABD geçmişte olduğu gibi bugün de kendi hegemonik düzeni, neoliberal ve militarist politikaları önündeki her türlü engeli düşman olarak görmeye devam ediyor. ABD, kendi politikalarını koşulsuz şekilde desteklemeyen bütün hükümetlere saldırıyor. Dünyadaki kaynakları en hızlı şekilde ele geçirmek istiyorlar, buna ihtiyaçları var. Neoliberal restorasyon saldırgan bir şekilde hayata geçiyor; eskiden askeri darbeleri kullanıyorlardı, şimdi Brezilya veya Paraguay’da olduğu gibi kurumsal darbelere veya Arjantin’de, Bolivya’da, Ekvador’da ve Venezuela’da olduğu gibi gayri konvansiyonel savaşlara başvuruyorlar. Şüphesiz güç dengeleri değişti ve bölgede yeni bir merkez sağ ve aşırı sağ dalgası riskiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Solun ve ilerici hareketlerin kendilerini yeni döneme adapte etmeleri gerekiyor. On yıldan az süre içinde çok sayıda sosyolojik ve siyasi olgu ortaya çıktı ve kıtada değişimi sürükleyen gerçek halk hareketlerinin temelini çürütmek için “akıllı güce” başvuran yeni emperyalist saldırıyla başa çıkabilmek için bu olguların iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Geri çekilme riski potansiyel olarak var. Venezuela “düşerse”, ilerici güçler, zamanında Şili’de yaşanan yenilgiye benzer şekilde ağır bir darbe alacak. Bu, ulusal kurtuluş yolunda barışçıl bir siyasi süreç denemesi; bu deneme devam edebilir ama edememe ihtimali de var. Karşımızdaki büyük zorluklara ve göze alınması gereken bedellere karşın muzaffer şekilde ilerlemeyi başarabilirsek Latin Amerika’daki ve dünyanın diğer bölgelerindeki bütün sol güçlenecek. Bu bakımdan sorumluluğumuzun bilincindeyiz.
Geçtiğimiz günlerde yaptığınız bir basın açıklamasında Venezuela’nın OEA üyeliğinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdiniz. OEA’nın başından bu yana ABD kuklası olarak işlev gördüğü açık olmakla beraber geçtiğimiz yıllarda örgüt içinde karşı ağırlık oluşturulabileceğine ilişkin bir iyimserlik ortaya çıkmıştı. OEA’dan ayrılma kararı Bolivarcı Devrimin bölgesel iddiaları bakımından ne anlama gelir?
Antiemperyalist güçler bölgesel çapta kurumsal ittifaklar geliştirdi. OEA’nın, uluslararası aşırı sağın maşası olarak halkların çıkarlarını hedef alan yasadışı eylemleri mutlak şekilde reddedilmeli ve ABD’nin ikiyüzlülüğü deşifre edilmeli. Venezuela’ya karşı Demokrasi Sözleşmesi’nin uygulamaya sokulması girişimi, bölge halklarının harekete geçmesiyle sağlanan güç ittifakı sayesinde engellendi. OEA Genel Sekreteri Luis Almagro’nun Latin Amerika bölgesindeki sağ hükümetlere ve ulus ötesi sermayeye hizmet eden bir piyon olduğu yeterince gösterildi. Sağ hükümetler ve ulus ötesi sermaye, Venezuela halkına ve onun kendi kalkınma modelini kendi egemen kararıyla inşa etme yönündeki meşru haklarına saldırmak için OEA gibi çok taraflı örgütleri kullanıyor. Merkezi Washington’da bulunan OEA, tarih boyunca emperyalizmin siyasi, hukuki ve diplomatik kolu olageldi ve ABD’nin Venezuela’ya olası askeri müdahalesinin de aracı olarak işlev görüyor; bu açık. Küba’nın 1962 yılında bu örgütten atılmasını hatırlayalım. Birleşmiş Milletler bünyesindeki bütün çok taraflı örgütler sistemi emperyalist çıkarlara hizmet ediyor, bu da çok açık. Özellikle Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da ve Suriye’de çatışmaların nasıl idare edildiğini görüyoruz.
2011 yılında Latin Amerika’da Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) adını taşıyan bir bölgesel entegrasyon örgütü kuruldu; bu bir hükümetler arası diyalog ve siyasi uzlaşma mekanizması. Bu örgütün üyeliği, ABD ve Kanada gibi emperyalist ülkeler dışında, bölgedeki otuz üç ülkenin tamamını kapsıyor. Venezuela Komünist Partisi’ne göre siyasi yönelim bu olmalı. Venezuela OEA’dan çıkmalı. Bu yüzden VKP, Venezuela’nın OEA üyeliğinin tartışmaya açılması ve hükümetin bu meseleyi gündemine alması, analiz edip tartışması konusunda ısrarcı.
ABD’nin yeni başkanı Donald Trump, Venezuela’ya dönük saldırgan tutumunu çeşitli yollardan göstermekte gecikmedi (kriminal sağcı muhalefet temsilcilerinin Beyaz Saray’da ağırlanması, Venezuela Devlet Başkanı Yardımcısı Tareck El Aissami’ye yönelik yaptırımlar, OEA Genel Sekreteri Luis Almagro’nun Venezuela’ya dönük provokasyonlarının açıktan desteklenmesi vb.). Trump’ın bölgeye ve Venezuela’ya ilişkin politik stratejisi nedir? Söz konusu stratejinin açık bir darbe girişimine kadar uzanma ihtimali var mı?
Şurası açık ki bugün ülkede olan biten her şey, kriminal ve paramiliter çetelerin oluşturduğu, kamu mallarını tahrip eden ve ölümlere yol açan o terörist şiddet odakları, Bolivarcı Hükümeti devirmek ve kendi çıkarlarıyla uyumlu bir hükümet kurmak amacıyla ABD’den yönetilen sürekli darbenin bir parçası. ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower yönetiminde Dışişleri Bakanlığı yapan John Foster Dulles, “ABD’nin dostları değil, çıkarları vardır” demişti. Venezuela’daki çıkarlarını ise petrol, maden kaynakları, su kaynakları ve elbette ülkenin jeopolitik konumu oluşturuyor. ABD Başkanı Theodore Roosevelt, 1904 yılında, “Eğer ABD’nin etkisi altındaki bir Latin Amerika ülkesi, ABD vatandaşlarının veya şirketlerinin haklarını veya mülklerini tehdit eden veya tehlikeye atan herhangi bir adım atarsa, ABD hükümeti bu ‘çıldırmış’ ülkeyi yeniden düzene sokmak ve vatandaşlarının ve şirketlerinin haklarını ve malvarlığını yeniden tesis etmek için ülkenin iç işlerine müdahale etmek zorundadır” demişti. 2015 yılında ise o zamanın devlet başkanı Obama, Venezuela’yı ABD’nin ulusal güvenliği ve dış politikası için olağanüstü ve sıra dışı bir tehdit olarak tanımlayan müdahale kararnamesini imzaladı. Başkan Donald Trump, Obama’nın politikasını sürdürüyor. Şüphesiz Trump da sınai-askeri bloğun çıkarları doğrultusunda aynı saldırgan emperyalist felsefeyi sürdürecek. Beyaz Saray’da kimin bulunduğunun hiçbir önemi yok; ABD, dünyadaki hegemonyasını sürdürebilmek için Venezuela’nın ve Latin Amerika’nın tekrar kendi etki alanına sokulmasına çaresizce muhtaç. Bu onlar için yaşamsal bir hedef.
Chavezci hareketin güncel durumu nedir? Chavez’in ölümüyle yeni bir evreye giren muhalefetin saldırılarını püskürtecek güç biriktirilebildi mi?
Bolivarcı hareket içinde gerçek devrimci güçler var, ama hükümette önemli güce sahip reformist kesimler de var. Venezuela’nın rantçı ve bağımlı kapitalizminin yaşadığı güncel krizin yanı sıra ulusal ve uluslararası sağın mesafe kat etmiş olması da doğrudan çatışmalara yol açıyor; iktidar mücadelesi kapsamında politikalar yeniden düzenleniyor, karşıdevrimci güç ve ittifaklar yeniden şekilleniyor. Muhalefetteki aşırı sağ, ortaya çıkan bu krizden faydalanmaya, krizi daha da çarpıtarak kendi sosyal tabanının moral ve mobilizasyon düzeyini artırmaya çalışıyor. Kaldı ki, sağın sosyal tabanı da buna sürekli yanıt veriyor. Venezuela’da diktatörlük ve darbe olduğu yönündeki medya kampanyalarının nedeni bu.
Şu an Bolivarcı blok savunma pozisyonunda ve VKP, diğer örgütlü güçlerle birlikte bu durumun bir an önce aşılması için mücadele veriyor. Bunun için Hükümeti de kapsayan bir eleştiri ve özeleştiri sürecine ve işçi sınıfının geniş katılımını sağlayacak kolektif bir siyasi-askeri yönetim altında kararlı bir devrimci politikaya ihtiyacımız var. Önderliklerin gözden geçirilmesi gerekiyor; önderler yüksek etik ve devrimci ahlaka sahip olmalı ve bizzat işçi sınıfı ve halk tabanından gelmeli.
Geçtiğimiz yıl yaptığınız bir açıklamada 18 yıldır hükümet ile siyasi güçler arasında kalıcı bir değerlendirme mekanizmasının inşa edilemediğini ifade ettiniz. Bu sorun Bolivarcı devrim cephesini nasıl etkiliyor?
Venezuela’da sınıf düşmanının ulusal ve uluslararası ölçekte sürekli saldırdığı böylesi bir siyasi sürecin plansız, örgütsüz ve kolektif bir yönetim olmadan ileriye taşınabileceğini zannetmek saçma olur. Bu ancak, tüm devrimlerin gerçek özneleri olan işçi sınıfını ve halk kesimlerini hafife alan küçük burjuva yaklaşımın ürünü olabilir. VKP, bizi yenilgiye götürebilecek bu zaafın aşılması için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Sözde “Venezuela sosyalizmi” veya “Bolivarcı sosyalizm” veya “21. yüzyıl sosyalizmi”ne karşıyız. Evet, yaşanmakta olan deneyimin devrimci perspektifle sosyalizme-komünizme taşınabilecek, ulusal kurtuluş yönünde değerli bir siyasi-toplumsal süreç olduğunu kabul ediyoruz. Ancak VKP, Venezuela kapitalizminin mevcut bağlamı içinde, üretim tarzı değiştirilmeden devlet şirketlerinin “sosyalist” şirketlere dönüştürülmesinin veya köküne kadar kapitalist olan bir ekonomi çerçevesinde sosyalist aygıt ve idarelerin kurulmasının mümkün olmadığını savunuyor. Bu nedenle işçi sınıfı, Marksist-Leninist sınıf partisiyle birlikte bu sürecin gerçek öncülüğünü üstlenmek zorunda.
Büyük Yurtsever Cephe’nin (GPP) paralize olduğunu ve yeniden formüle edilmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Söz konusu paralizasyonun nedenleri neler? Yeni formülasyonun temel ilkeleri neler olmalı?
Partimiz, sınıf ve halk örgütlerinin demokratikleştirilmesi ve katılım düzeylerinin artırılması için büyük çaba harcanması gerektiğine inanıyor. Bu yüzden Büyük Yurtsever Cephe’nin (GPP) yeniden formüle edilmesi ihtiyacını vurguluyoruz; onu, Bolivarcı değişim sürecinin itici gücünü oluşturan farklı güçler için birleştirici ve kolektif bir tartışma, eleştirel analiz ve siyaset üretme zemini haline getirmek için. GPP bugün felç olmuş durumda, ne toplanıyor, ne de ulusal ve uluslararası sorun ve politikaları tartışıyor; dolayısıyla onu oluşturan parti ve hareketler arasında birlik sağlama görevini yerine getirmiyor. Partimiz, 2011 yılının başından bu yana, GPP’nin rolünün yalnızca seçim gündemlerine yanıt vermekten ibaret olmaması gerektiğini savunuyor.
Venezuela Komünist Partisi, bu gerçekler karşısında diyalektik olarak, Devrimci Halk Bloğu (BPR) çatısı altında yeni bir devrimci halk birliği politikası öneriyor. Parti ve hareketleri de kapsayacak olan BPR’de işçilerin, köylülerin, yerel toplulukların ve halkın devrimci gücünü bir araya getirirken asıl vurgu işçi hareketi ve sınıf tabanlı sendikal hareket olacak. Hükümet içinde yer alan reformist ve teslimiyetçi kesimler ile emperyalizm yanlısı sağ muhalefet karşısında meşru bir iktidar seçeneği örgütlemek zorundayız.
VKP’nin yasadışı duruma düşmesine yol açabilecek bir yasal düzenlemenin iptali için geçtiğimiz aylarda Yüksek Adalet Mahkemesi’ne başvuruda bulundunuz. İtiraz ettiğiniz yasal düzenleme partiniz için ne ifade ediyor? Mahkemenin ne cevap vermesini bekliyorsunuz? Ülkede VKP’nin açıkça yasadışı ilan edilmesi ihtimali var mı?
Bu durum da Venezuela’da keskinleşmekte olan iktidar kavgasının bir göstergesi. İşçi ve köylü sınıfı, entelektüel açıdan ileri orta sınıflar ve askeri kesim, gelecekteki devrimci mücadeleler için, Bolivarcı siyasi sürecin tarihsel birikimini savunmak ve devrimin öncülüğünü ele almak için, emperyalist tahakküm ve kapitalist sömürüyle mücadelede birincil araçları olan Venezuela Komünist Partisi’ne, yasal haklarının bilincinde olarak tam güven duymalı.
Biz anayasal haklarımızı Yüksek Adalet Mahkemesi’nde, Ulusal Seçim Konseyi’nde ama aynı zamanda fabrikalarda ve ülkenin sokaklarında sonuna kadar savunuyoruz. İlan edilen düzenlemeler komünist militanların fiziksel ve iş güvenliğini tehlikeye atıyor. Bu düzenlemeleri kabul etmeyeceğiz. Venezuela Komünist Partisi, 86 yıllık kesintisiz mücadele tarihinde üç kez yasa dışı ilan edildi ama ona boyun eğdirmek isteyen bütün girişimleri yenilgiye uğrattı. Kapitalist siyaset sistemi bunu VKP’nin milletvekillerini hapse atarak, yöneticilerini kaybedip öldürerek, militanlarına işkence yaparak, hukuki varlığını yasadışı ilan ederek, partiye provokatörleri sızdırmaya çalışarak, yapay fraksiyonlar yaratmaya ve rüşvet verip çürütmeye çalışarak yaptı. Boşuna… Bu yeni muharebeyi de devrimci kararlılık ve zafere olan inancımızla karşılayacağız.
Şu an dünyadaki komünist partilerinin, işçi partilerinin ve devrimci partilerin desteğiyle solidnet.org ve Uluslararası Komünist Dergi (Revista Comunista Internacional/International Communist Review) aracılığıyla bir uluslararası kampanya devam ediyor. Partimizle dayanışma için VKP’ye ([email protected]) yollanacak her türlü e-posta mesajı ve Venezuela devlet kurumlarına (@NicolasMaduro, @TSJ_Venezuela, @Tibisay_Lucena, @taniadamelio) yollanacak her türlü tweet mesajı için şimdiden teşekkür ederiz.
Parti olarak, ülkede yaşanan kilitlenme haline son verecek devrimci bir sıçrayışın anahtarını nerede görüyorsunuz?
Ülkemiz kilitlenme halinde değil; tam tersine sınıf mücadelesi tam gaz devam ediyor. Şiddetli bir krize yol açabilecek mevcut dinamikler ve giderek hız kazanan gelişmeler karşısında VKP’nin sorumluluğu, söz konusu gelişmelerin özünü aydınlatmak, olayların nedenlerini açıklığa kavuşturmak ve kitleleri örgütlemek. Bugün Venezuela’da yaşanan durum, iktidar mücadelesi kapsamında ortaya çıkan çatışmaların giderek şiddetlenmesiyle doğrudan ilişkili. Bu çerçevede bir yanda işçi sınıfı ve kentlerdeki ve kırlardaki emekçi halk ile diğer yanda burjuvazi, faşist kesimler ve reformistler arasındaki çelişkiler artıyor. VKP, yalnızca Hükümetin yürüttüğü Bolivarcı süreci destekleyen güçler ile karşıdevrimci muhalefet bloğu arasındaki mantıksal çelişkinin değil, her bir bloğun kendi içindeki çelişkilerin de keskinleşmekte olduğuna dikkat çekiyor.
VKP, yalnızca gerici, faşist, emperyalizm yanlısı sağcı muhalefetle değil, hükümet içinde olup iş çeviren ve Venezuela’daki siyasi toplumsal sürecin kazanımlarına ihanet eden kesimlerle başa çıkabilmek için de işçilere ve devrimci akımlara güçlü bir devrimci harekette, işçi-köylü ve halk güçlerinden oluşan bir blokta birleşmek gerektiğini söylüyor.
Bu bağımsız ve sınıf temelli blok gelişiyor; bu bloğun en belirgin özelliği maksimum eylem birliği olmak zorunda.