Venezuela’da ABD destekli sağcı muhalefet ile Nicolas Maduro yönetimi arasındaki gerilim giderek büyüyor. Venezuela Yüksek Mahkemesi’nin aldığı meclis kararı ve kararın geri çekilmesi sonrası, bu gerilim ülkenin kaderinin belirleneceği kritik aşamaya ulaştı.
Venezuela yönetimine karşı propaganda Hugo Chavez döneminden beri sürerken, Nicolas Maduro’nun devlet başkanı olmasıyla birlikte ülkeye yapılan müdahaleler hız kazandı. Aralık 2015’de yapılan seçimlerde, sağcı muhalifler mecliste çoğunluğu elde etti.
YÜKSEK MAHKEME’NİN MECLİS KARARININ ARKA PLANI
Ancak bu seçimlerde yapılan kimi yolsuzluklar sebebiyle Venezuela Yüksek Mahkemesi konuyla ilgili soruşturma bitene kadar, 3’ü sağcı muhalefetten 1’iyse hükümetten olmak üzere 4 adayın milletvekili olmasını engelleyen bir karar aldı.
Hükümet milletvekili bu karara uyarken, sağcı muhalifler, diğer üç millevekilinin yemin törenine katılmasını sağlayarak mahkeme kararını dikkate almadı. Bunun üzerine mahkeme yeniden karar alarak bu milletvekillerini görevden aldı, bu karara da uymayan sağcılar Temmuz 2016’da yeni bir yemin töreni düzenleyerek bu üç kişiyi yeniden ‘’milletvekili’’ yaptı.
En sonunda Venezuela Yüksek Mahkemesi, Ağustos 2016’da bir karar alarak, mahkeme kararı gerçekleştirilene kadar meclisin atacağı adımların geçersiz olacağını duyurdu.
VENEZUELA’DA MECLİS FESH Mİ EDİLDİ?
Olayların yükselişine sebep olan son dönemeç, Venezuela petrol şirketi PDVSA’nın Venezuela Yüksek Mahkemesi’ne yapılacak anlaşmaların meclis onayı gerektirip gerektirmeyeceğini sormasıyla yaşandı. Mahkeme buna cevap olarak, meclisin mahkeme kararlarına uyana kadar yasama işlevi olmadığını hatırlattı, buna ilave bir kararla da meclisi işlevlerinin Yüksek Mahkeme veya mahkemenin belirleyeceği bir organ tarafından üstlenileceğini açıkladı.
Venezuela Yüksek Mahkemesi, aynı sebeple meclisin dokunulmazlığının bulunmadığını da duyurdu. Buna karşın meclis feshedilmedi, yalnızca meclisin kararına uyarak haklarında soruşturma süren 3 milletvekilinin görevini sürdürmemesi talep edildi.
Venezuela anayasasına göre, Venezuela Yüksek Mahkemesi’nin meclisin anayasaya aykırı davranması durumunda, meclisin faaliyetlerini askıya alma ya da meclisin anayasaya uymasını sağlayacak tedbirler alma yetkisi bulunuyor.
MAHKEME KARARININ GERİ ALINMASI NE ANLAMA GELİYOR?
Maduro yönetimi, yaşanan gerilimin ardından Venezuela Yüksek Mahkemesi’nden kararı gözden geçirmesini istedi ve diyalog çağrısı yaptı. Mahkeme bunun üzerine tartışılan hükümleri iptal etti.
Bundan tatmin olmayan sağcı muhalifler, başkanlık seçimlerinin yeniden yapılması yönünde çağrıda bulundu ve mahkemenin tartışılan kararları iptal etmesine rağmen, 3 milletvekiline dair geri adım atmayı kabul etmedi. Böylece Maduro yönetimi anayasaya aykırı davranan muhaliflere önemli bir taviz vermiş oldu.
Mahkemenin meclisle ilgili kararı iptal etmesine karşın, Maduro ülkenin petrol şirketi üzerinde kısmi kontrolü sağladı. Maduro’nun aldığı yeni yetkilerle birlikte, sağcıların petrol endüstrisini şantaj malzemesi olarak kullanarak ülkedeki krizi daha da büyütmesinin önüne geçilmiş oldu.
YAŞANANLARIN SİYASİ ARKA PLANI: SAĞIN ÖNÜNÜ NE AÇTI?
Chavez iktidarı sırasında Venezuela’da pek çok konuda önemli ilerlemeler kaydedildi. ABD’nin yakın müttefiki olan Venezuela, kendisini anti-emperyalist çizgide yeniden konumlandırdı. ABD’nin darbe girişimlerine karşılık, halkın Chavez’e desteği yönetimi bu girişimlerden daha da güçlenmiş çıkarttı. Chavez yönetiminin dış müdahalelere tepkisi daha solda konumlanmak oldu.
Chavez yönetimi Venezuela’da yoksulluğu azalttı, işsizliği düşürdü, eğitim ve sağlıkta önemli reformlar gerçekleştirdi. Ancak bunların tümü belirli sınırlar içerisinde yapıldı. Sermayenin varlığı ve ülkenin üretimindeki anahtar rolü büyük oranda korundu. ABD ve batı basının desteğine sahip olan sermaye, Venezuela yönetimine karşı propagandayla, Maduro döneminde yönetimi daha da çekingen hale getirdi. Latin Amerika’nın tamamında sağcı yönetimleri destekleyen ve bunun için her yolu deneyen ABD’ye kapıyı aralık bırakan da başından beri sermayeye verilen tavizler oldu.
MADURO DÖNEMİNDE NELER OLDU?
Petrol fiyatlarının düşmesi Venezuela ekonomisine büyük zarar verdi. Bağımsız bir petrol politikası izlemekte olan Venezuela devletine ait petrol şirketi PDVSA, zaten uzun süredir hedef alınmaktaydı.
Sızdırılan pek çok belge, ABD’nin ve petrol şirketlerinin Venezuela’nın petrol endüstrisini ve ekonomisini sabote etmek için nasıl çalıştığını da ortaya koyuyor. Buna karşın Venezuela’da ‘’devrimin radikalleşmesi’’ gerektiğini söyleyen Maduro ve Venezuela yönetimi, petrol dışındaki diğer kilit alanlarda kamulaştırmaya gitmemişti.
Uluslararası desteğe de sahip olan sağcılar, temel ihtiyaç malzemelerinde kıtlık yaratarak yönetime şantaj yapabiliyordu. Batı medyasıysa, bu kıtlıkların sorumlusu Venezuela yönetimiymiş gibi yansıtıyordu. Bunlara önlem olarak yapılan depo baskınları ve el koymalar, sağ muhalefetin temel ihtiyaçları nasıl stokladığını ve halktan kaçırdığını gösterse de, bu uygulamalar da anaakım medya tarafından ‘’hukuksuzluk’’ olarak yansıtıldığı gibi, yalnızca geçici etki yaratabiliyordu.
Söylediği gibi ”daha radikal’’ bir programı uygulamaya koyamayan Maduro yönetimi, uğradığı baskı altında geri adımlara zorlandı. Bundan sonra neler olacağıysa görülmeyi bekliyor.
BREZİLYA ÖRNEĞİ VE LATİN AMERİKA
Buna karşın Venezuela’nın sağcı bir yönetim tarafından ‘’istikrarlı’’ hale getirilmesi de olası değil. Bunun sebeplerini görebileceğimiz bir yerse Brezilya.
Brezilya’da ABD destekli eylemlerin ardından yapılan meclis darbesiyle görevden alınan Dilma Rousseff’in yerine, ABD destekli Michel Temer getirilmişti. Halk düşmanı ekonomik politikaları uygulamaya konan Temer, ülkenin büyük bölümünün tepkisini çekti.
Temer’e verilen destek, kısa sürede %10’lara geriledi. Ülkede üniversite işgalleri ve sokak eylemleri artarken, hapishanelerde yaşanan katliamlar, polisin greviyle birlikte artan suç ve kötüleşen ekonomik koşullar, ülkeyi daha da istikrarsız hale getirdi. Venezuela’da benzer bir adım atılmasıyla, ülkedeki halkçı politikaların kapsamlılığı nedeniyle çok daha sert sonuçlar doğuracaktır.
Brezilya’da yaşanan meclis darbesi, bize bunun Latin Amerika’ya uygulanabilecek bir formül olmadığına işaret ettiği gibi gibi, özel sektörün ekonomiyi sabote etmedeki başarısını, halkların ihtiyaçlarını karşılamada gösteremediğini de bir kez daha gözler önüne seriyor.