Küba’nın sosyalist ekonomisinin izlediği seyirde devrim öncesinden devralınan miras ile emperyalist kuşatma ve saldırganlığın damga vurduğu uluslararası koşullar önemli rol oynadı. Sosyalist Küba’da hem büyük kazanımlara imza atıldı, hem de çeşitli başarısızlıklar yaşandı. Bu süreçte olgunlaşan devrimci önderliğin karakterinde sosyalizmi pekiştirme yönündeki sürekli devrimci arayış ile zorunlulukları göz ardı etmeyen gerçekçi duruş özgün bir başarıyla harmanlandı.
Küba devrimi, tümüyle ABD hakimiyeti altında biçimlenmiş son derece geri bir ekonomik miras devraldı. Ülke ekonomisi hemen hemen tümüyle tarıma, tarımda şeker kamışı üretimine ve ihracatına bağımlıydı. Tek üründe uzmanlaşmaya dayalı bu deformasyon, ekonominin diğer sektörlerinin gelişmesini engellemişti. Ülke, yeni bir kalkınma hamlesi için gerekli birikime sahip olmaktan çok uzaktı. İşsizliğin ve derin yoksulluk koşullarının yarattığı sefalet tablosu acil çözümler gerektiriyordu.
Sosyalist Küba’da tarım ve sanayi
Devrim sonrasında en kapsamlı dönüşümlerden birinin, Küba’nın başat sektörü olan tarım alanında gerçekleştirilmesi kaçınılmazdı. Bu alandaki temel hedefler arasında tarımsal kendi kendine yeterlilik için üretimin ve ürün çeşitliliğinin artırılması, doğal kaynakların ve işgücünün tam kapasiteyle değerlendirilmesi ve bu yolla işsizliğin ortadan kaldırılması ve sınai kalkınmaya destek olunması yer alıyordu.
Devrimin hemen ardından çıkartılan 1959 Tarım Reformu Yasası’yla öncelikle topraksız köylülere toprak dağıtılmaya başlandı. Aslında Fidel’in İsyan Ordusu’nun kontrolü altındaki bölgelerde 1958 yılında ilan edilen ve “toprak işleyenindir” ilkesine dayanan 3. Yasa’yla toprak dağıtımına devrim öncesinde başlanmıştı bile. 1959 tarım reformuyla 28 hektar ve altındaki topraklar, bu toprakları işleyen yoksul köylüye dağıtıldı.
Reform yasasının bir diğer önemli unsuru, özellikle ABD’li işletmecilerin elinde bulunan geniş toprakları ve yerli sermayenin elindeki işlenmeyen toprakları hedef alan kamulaştırmalar oldu. 402 hektarın üzerindeki arazilerin latifundia niteliği taşıdığı ilan edilerek bu arazilere el konuldu ve böylece devrim öncesinde tümüyle özel sektörün elinde bulunan tarım arazilerinin yüzde 41,6’sı devlet kontrolü altına alındı. (1)
1963 yılında çıkartılan ikinci tarım reformu yasasıyla kamulaştırmaların kapsamı genişletildi. Bu yeni yasayla 67 hektarın üzerindeki tarım arazileri kamulaştırıldı ve böylece tarım sektörünün toplamda yüzde 70’i devlet kontrolü altına alınmış oldu. (2) Kamulaştırılan topraklar üzerinde halk çiftlikleri ve yeni tarım işletmeleri kurulurken, özel sektörün elindeki tarım arazilerinin kooperatifler altında örgütlenmeleri teşvik edildi.
Böylece tarım topraklarının yeniden dağıtımı, kullanılmayan toprakların ekime açılması ve devlet eliyle yeni tarım işletmelerinin kurulması yoluyla işsizlik hızla ortadan kaldırıldı.
Tarımdaki öncelikli hedeflerden birisi, şekere olan bağımlılığın sona erdirilmesiydi. Küba devrimci önderliğinin ilk kalkınma stratejisi tarımsal çeşitliliğe yönelen ve hem hafif hem de ağır sanayinin hızlıca gelişmesini hedefleyen dengeli bir büyüme stratejisiydi. Bu strateji başlangıçta umut vaat etmekle birlikte 1961 yılı itibariyle çeşitli sorunlar başgösterdi. Tarımda çeşitliliğin sağlanması yönündeki adımlar aşamalı olarak planlanmamış, adımların hepsi bir anda atılmaya kalkışılmıştı. Yeni ürünlerin yetiştirilmesi için şeker kamışı ekilen araziler azaltılmış ama şeker kamışı yetiştiriciliğinde verimi artıracak tedbirlerin alınması için yeterli süre tanınmamıştı. Kullanılmakta olan geleneksel yöntemlerle ekilen başka hiçbir ürünün şeker kamışı kadar getiri sağlaması mümkün değildi. Sonuç olarak Küba’nın o anki en önemli gelir kaynağı olan şeker üretiminde büyük bir düşüş yaşandı. Bu da dünya şeker fiyatlarındaki gerilemeyle birlikte Küba’nın ihracat gelirlerinde azalmaya ve ödemeler dengesinde ciddi bir krize yol açtı.
Bu koşullarda ülkedeki iktisadi kapasitenin şeker üretimini geri plana iterek sanayileşme yeteneğinden çok uzak olduğu ortaya çıktı. 1963 yılı ortasında Fidel, şeker üretimine yoğunlaşmaya devam edileceğini duyurdu ve o yıl 3,8 milyon tona gerileyen yıllık şeker üretiminin 1970 yılına kadar 10 milyon tona çıkartılması hedefini ilan etti. (3) Şeker üretimiyle elde edilecek olan döviz gelirleri, sanayileşmenin finansmanında kullanılacaktı. Döviz gelirlerinin artırılması özellikle önemliydi, çünkü sanayileşme için gerekli materyalin çoğunluğunun ithal edilmesi gerekecekti.
Şeker üretiminin ekonomideki ve ihracattaki rolü devam etmekle birlikte, Küba’nın ihracat pazarı devrimle birlikte tümüyle değişikliğe uğramıştı. 1962 yılına gelindiğinde ABD’yle yapılan ticaret sıfıra düşmüş, buna karşın devrimin ilk yıllarından itibaren Küba’yla dayanışma içinde olan Sovyetler Birliği’yle yapılan ticaret tüm dış ticaretin yüzde 49,3’üne yükselmişti. (4)
1964 yılında Sovyetler Birliği’yle imzalanan beş yıllık ticaret anlaşmasıyla Sovyetler Birliği, Küba’dan dünya piyasasından yüksek fiyatlarla şeker satın almayı kabul etti ve böylece ülkeyi uluslararası şeker piyasasındaki dalgalanmalar karşısında korunaklı hale getirdi. Sovyetler Birliği ayrıca, devrimin ilk yıllarında ortaya çıkan ticari açıklarını kapatabilmesi için Küba’ya uygun şartlarda krediler sağladı.
1970 yılında Küba’da 8,5 milyon ton şeker üretilebildi ve böylece 10 milyon tonluk hedefin gerisinde kalındı. (5) Ulaşılan son rakam da Küba için tarihi bir rekor anlamına geliyordu ancak hedefin tutturulabilmesi için gösterilen olağanüstü efor nedeniyle ekonominin başka sektörlerinde önemli aksamalar yaşanmıştı.
Bunun üzerine Küba’da yeni bir planlama sürecinin başlatılmasına karar verildi. Beş yıllık planlara dayanan yeni dönemde üretkenliğin artırılması amacıyla maddi özendiricilerin rolü artırıldı, işletmelerin finansmanı görece özerkleştirildi, tarım alanında sınırlı da olsa piyasa mekanizmalarının kullanılması yöntemine başvuruldu.
1972 yılında Küba, sosyalist ülkeler arasındaki ekonomik işbirliği örgütü olan Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi’ne (COMECON) katıldı. Küba bu sayede şeker ihracatı için istikrarlı bir pazara, avantajlı ticaret koşullarına, kalkınma yardımlarına ve daha geniş kredi olanaklarına sahip oldu. 1970’li yıllarda yaşanan petrol kriziyle üçüncü dünya ülkelerinin çoğunluğunda mali çöküş yaşanırken, Sovyetler Birliği’nden sabit fiyatlarla petrol satın alan Küba bütün bu yılları sancısız geçirme şansını elde etti.
Sosyalist blokla artan işbirliğinin sağladığı avantajlı koşulların yeni yatırımlar lehine kullanılmasıyla Küba’da 1970’li yılların ilk yarısında büyüme oranı iki basamaklı rakamlara ulaştı. (6)
Yeni yatırımların hedeflerinden ve kaydedilen büyümenin kaynaklarından biri elbette sanayi sektörüydü. Sanayi yatırımlarında sektörün tarım ile olan entegrasyonunun artırılması gözetildi. Bunun için gıda işleme, tarımsal ürün işleme ve gübre üretiminin yanı sıra, tarımla ilişkili başka alanlarda (yem, konteynır, veteriner ilaçları vb üretimi) ihtiyacı karşılayacak sektörlerin geliştirilmesine önem verildi.
Diğer yandan, devrim öncesinde hemen hiç var olmayan sermaye malı ve yedek parça üretimi doğrultusunda yatırım yapılarak ekonominin bu alanlarda yetenek kazanması gözetildi. 1990’lı yıllara gelindiğinde şeker dışı sanayi istihdamının yüzde 20’sini makine, yedek parça ve ekipman üretimi yapan sektörler oluşturuyordu. (7)
Geliştirilen ve hızlı büyüyen sanayiler arasında farmasötik, tekstil ve giyim, balık ürünleri, çelik, elektronik, ve inşaat malzemeleri sanayi yer alıyordu. Elektrik üretimi ile birlikte bu sektörler, devrimden 1980’li yılların sonuna uzanan dönem boyunca yıllık ortalama yüzde 9’luk bir büyüme oranı yakaladı ve aynı dönem içinde bütün sınai üretimin yüzde 30’unu oluşturdu. (8)
1970’li yılların ilk yarısında tarım ve sanayi alanında gerçekleşen büyümeye, batı ülkeleriyle olan ticari ilişkilerin artırılması eşlik etti. Ancak Küba’nın ticari ilişkilerini çeşitlendirmek amacıyla batıyla ticaretini artırması, 1974 yılından itibaren çeşitli sorunları da beraberinde getirecekti.
Küba, yetmişli yılların ilk yarısında yüksek seyreden şeker fiyatları sayesinde OECD ülkelerinden bol miktarda ithalat gerçekleştirmişti. Dünya piyasasındaki petrodolar bolluğunun beraberinde getirdiği kredi olanakları da Küba’nın ithalat için borçlanmasını kolaylaştırmıştı. Ancak şeker fiyatlarının 1978 yılında düşmesiyle birlikte Küba ciddi bir döviz borcuyla karşı karşıya kaldı. 1982 yılında dış borcunu düzenli ödeyemez hale geldi ve borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik çeşitli girişimlerin ardından 1986 yılında moratoryum ilan etmek zorunda kaldı.
1986 yılında Küba’nın ekonomi politikasında yeni bir yön tayin edildi. Yeni ekonomi politikası, 1970’ten itibaren uygulamaya sokulan ekonomi yönetimi ve planlaması sisteminden uzaklaşmak anlamına geliyor, o dönemden itibaren yapılan “hataların ve olumsuz eğilimlerin düzeltilmesi” çağrısında bulunuyordu. Düzeltme kampanyasının odaklandığı konular ekonomi planlamasının daha fazla merkezileştirilmesi, tarım alanındaki liberal uygulamaların kaldırılması, maddi özendiricilerin sınırlandırılması ve yolsuzlukla mücadeleydi.
Yeni politikanın en önemli amaçlarından birini, mevcut dış borç açığının kontrol altına alınması oluşturuyordu. Bunun için ihracata yönelik üretimin istikrara kavuşturulması ve ithalatın azaltılması gerekiyordu. Ancak ithalat azalmakla birlikte ihracatın daha da büyük bir hızla düşmesi nedeniyle Küba, Sovyetler Birliği’nin yıkılışının neden olduğu Özel Dönem’e oldukça ağır bir dış borç yüküyle girdi.
Küba’da emekçi sınıfların kazanımları
Küba devrimi, sanayileşmeye ve tarımda çeşitliliğe dayalı kalkınma hedefini hayata geçiremese de Küba halkına, benzer gelişmişlik düzeyindeki ekonomilerde emekçi sınıfların payına asla düşmeyen sosyal kazanımlar sağlamayı başardı.
Sanayi üretiminin tamamında ve tarımın yüzde 70’inde sağlanan devlet mülkiyeti ve açılan yeni istihdam alanları sayesinde işsizlik sorunu hızla ortadan kaldırıldı.
Toplumdaki eşitsizlik tablosu, 1960’lı yılların ilk yıllarından itibaren hem varlıklar, hem de gelirler açısından radikal bir değişime uğradı ve eşitsizlikler azaltıldı. Ekonomide hakim kılınan kamu mülkiyeti sayesinde artı değer sömürüsü ortadan kaldırıldı, ücretlere asgari ve azami sınırlamalar getirildi. Sübvansiyonlu fiyatlarla satılan temel ihtiyaç maddelerine herkesin erişebilmesi güvence altına alındı. Tarım alanında kendi kendine yeterlilik sağlanamasa da, Küba devrimi, halkın yetersiz beslenme sorununu çözüme kavuşturdu.
1961’de başlatılan okuma yazma kampanyasıyla okuma yazma oranı bir yıl içinde yüzde 96,1’e yükseltildi. Kübalı devrimcilerin bu iddiası daha sonra UNESCO tarafından da araştırıldı ve dünyada daha önce eşi görülmemiş bir başarı olarak onaylandı. (9)
Eğitimin her basamağında ücretsiz olduğu Küba’da 12 yıllık eğitim alanların toplam işgücü içindeki oranı 1953’te yüzde 4,5 iken, 1986 yılında yüzde 38,7’ye ulaştı. Dünyada kriz dönemlerinde yaşanan eğilimin aksine, bu oran Özel Dönem’de de artmaya devam ederek 2007 yılında yüzde 64,8’e yükseldi. (10)
Küba’da sağlık hizmetleri de her aşamada ücretsiz hale getirildi. Devrim sırasında ülkede yalnızca 7.000 doktor mevcuttu ve çoğunluğu özel sektörde çalışan bu doktorların da üçte biri devrimle birlikte ülkeyi terk etmişti. 1980’lere gelindiğinde ise Küba, Latin Amerika’daki en yüksek hekim yoğunluğuna sahip olan ülke haline geldi. Kişi başına düşen hekim sayısı Özel Dönem’de de artış göstermeye devam ederek 2007’de 155 kişiye bir doktorla dünyanın en yüksek seviyesine ulaştı. Hekim sayısındaki artış ile Küba’nın sağlık göstergelerindeki iyileşme arasında doğrudan bir ilişki gözlemlenebiliyordu. Az gelişmiş ülkelerde en yaygın hastalık ve ölüm nedeni olan salgın hastalıklar Küba’da kontrol altına alındı. 2007 yılına gelindiğinde bebek ölüm oranı binde 5,3’e gerilerken ortalama yaşam beklentisi 77 yılın üzerine çıkmıştı. (11)
Küba devrimi, konut alanında da halkın en temel sorunlarının çözülmesi doğrultusunda önemli girişimlerde bulundu. 1959 yılından bu yana iki milyon beş yüz bin yeni konut inşa edildi. Bu sayı, Küba’daki toplam konutların yüzde 75,4’üne tekabül ediyor. Devrimden önce özellikle kırsal kesimde pek az haneye ulaşan su ve elektrik hizmetleri 1990 yılına gelindiğinde konutların yüzde 95’ine ulaşır hale geldi. (12)
Ekonomik koşulları nedeniyle konutların yenilenmesi ve bakımı konusunda ciddi kısıtları bulunan Küba, inşaat alanında okul, hastane, kültür merkezi gibi kamu binalarının yapımına ve ulaşım alanındaki yatırımlara öncelik verdi.
Küba’da sosyalist ekonomi: başarı ama nasıl?
ABD emperyalizminin ülke ekonomisi üzerindeki doğrudan hakimiyetine mutlak şekilde son veren Kübalı devrimciler, Küba halkına sadece sömürüsüz bir yaşam değil, eğitim, sağlık, spor, kültür alanlarında eşine az rastlanan ayrıcalıklı olanaklar sunmayı başardılar.
Üstelik de tüm bunları, zaten sınırlı olan kalifiye iş gücünün büyük bölümünün devrimle birlikte ülkeyi terk etmesine, 1961 yılında askeri işgal biçimini alan emperyalist saldırganlığa, Küba’nın devrimci liderliğini ve halkı hedef alan sayısız terör saldırısına, ekonomiyi hedef alan binlerce sabotaj eylemine ve Küba sosyalizmini dünyadan izole ederek boğmayı hedefleyen ablukaya karşın başardılar.
ABD’nin yalnızca Latin Amerika’da onlarca kanlı darbeye, Asya’da ve Afrika’da milyonlarca insanın hayatına mal olan işgal ve savaşlara imza attığı on yıllar boyunca Küba, Amerika kıtasının yegâne sosyalist ülkesi olarak tek başına ayakta kalmayı başardı. Üstelik ABD’nin kanla boğmaya çalıştığı ilerici hareket ve hükümetlere olan desteğini açıkça ve hatta kimi zaman cephede yan yana savaşarak göstermekten kaçınmamasına karşın…
Tüm bu olumsuzluklar karşısında verdiği ve her boyutu ayrı bir yazıyla anlatılmayı ve yüceltilmeyi hak eden zorlu mücadeleler esnasında Küba, tanımladığı iktisadi hedeflerin bir kısmına ulaşamadı.
Küba ekonomisi, dış ticarete bağımlı olmaktan kurtarılamadı. Sanayileşmeye dayalı bir kalkınma stratejisi uygulanamadı. Tarımdaki tek ürüne dayalı yapı kırılamadı.
İç pazarı 10 milyon kişiden ibaret olan ve ölçek ekonomilerinin avantajlarından faydalanamayan bir ülkenin her alanda kendisine yetmesi zaten beklenemezdi. Ancak, tek ürüne dayalı tarıma bağımlılıktan kurtulmak ve daha gelişkin bir sanayi altyapısı kurmak için ihtiyaç duyulan zamana ve başlangıçta zarar etmesi kaçınılmaz olan endüstrileri uzun süre destekleme lüksüne sahip olamadı. En azından, Özel Dönem öncesindeki 30 yıl bunun için yeterli olmadı.
Hedeflerden bazıları revize edildi, bazıları ertelendi, bazıları ise kısmi başarılarla sonuçlanan mükerrer denemelere tabi tutuldu.
Her durumda, yürütülen tartışmalar, alınan yeni tedbirler ve hatta bazen yapılan u-dönüşleri, sosyalizmin esenliği için arzu edilenler ile mevcut zorunluluklar arasındaki gerilim hattında şekillendi. 1963 yılında şeker üretimine tekrar yoğunlaşma kararı alınırken dikkate alınan gerilim buydu. 1970’lerin başında yeni bir planlama çerçevesine geçilirken ve 1986’da “düzeltme” kampanyası ilan edilirken hesaba katılan gerilim de aynı uçlardan kaynaklanıyordu.
Küba’nın devrimci önderliğinin karakteri de bir yanda sosyalizmi koruma ve pekiştirme kararlılığı, diğer yanda kuruluş öncesinden devralınan ekonomik miras ve emperyalist kuşatma ve saldırganlığın damga vurduğu uluslararası ortamın yarattığı zorunluluklar arasındaki diyalektik gerilim içinde şekillendi ve olgunlaştı. Kübalı devrimciler, zorunlulukların neden olduğu riskli kararları alırken sosyalizmi ayakta tutma ve ilerletme yönündeki devrimci arayışlarından hiç vazgeçmediler. Küba sosyalizminin Özel Dönem’de ve sonrasında ortaya çıkan çok daha çetin şartlarda ayakta kalmasını sağlayan da devrimci önderliğin bu özgün karakteri oldu.
Nahide Özkan
* Küba’nın gündeminde olan ekonomik reformların arka planını anlamak üzere Bizim Amerika’da yayınlanmaya başlayan yazı dizisinin önceki yazıları için bakınız:
– Yarı sömürge ekonomisinin Küba devrimine mirası, http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/yari-somurge-ekonomisinin-kuba-devr…, 20 Ekim 2010.
– Küba için kaygılanmak, http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/kuba-icin-kaygilanmak-34653, 18 Ekim 2010.
Kaynaklar:
(1) José Alvarez, “Transformations in Cuban Agriculture After 1959”, http://edis.ifas.ufl.edu/fe481.
(2) age.
(3) William M. Leogrande ve Julie M. Thomas, “Cuba’s Quest for Economic Independence”, Journal of Latin American Studies, No 34, s. 336.
(4) age, s. 326.
(5) age, s. 336.
(6) age, s. 332.
(7) Miguel Alejandro Figueras, “Structural Changes in the Cuban Economy”, Latin American Perspectives, Cilt 18, No 2, Bahar 1991, s. 76.
(8) age, s. 76.
(9) Claes Brundenius, “Revolutionary Cubat at 50: Growth with Equity Revisited”, Latin American Perspectives, Cilt 36, No 2, Mart 2009, s. 36.
(10) age, s. 36.
(11) age, s. 37.
(12) Comentario, Logros de la Revolución en el sector de la vivienda, http://www.artemisaradioweb.cu/Comentarios/Comentario%201131208.htm.
http://haber.sol.org.tr/bizimamerika/ozel-donem-oncesi-kuba-ekonomisi-35035